Vefatı ile gerçek değerine nail olduğumuz değerlerden bir isim Neşet Ertaş.
Yokluklarla geçen yaşantısı; bağlaması, sesi ve duygu dünyasından büyük bir Anadolu ruhu ortaya koymuş.
Sanatçı olmak için illa konservatuarlara gitmek, magazin programlarında boy göstermek, dizilerde görünmek, ekranlarda olmak gerekmediğinin çok ama çok büyük örneği.
Nağmelerindeki derinlik duygu dünyasındaki Anadolu ruhundan geliyor.
Yaşadığı o zor yaşantıyı tezenesine yansıtmasını bilmiş, bunu yaparken de asla makyajlamamış.
Olduğu gibi görünerek aslında bugün çok fazla ihtiyaç duyduğumuz samimiyet görüntüsünün ete kemiğe bürünen hali olmuş Neşet Ertaş.
Ahir ömrünün bir kısmı yurt dışında olsa da Yozgat ve Kırşehir topraklarında nefes almış, ekmek yemiş, yerine göre yaşam mücadelesi vermiş.
- Ne söyleyim şu dünyanın haline dağlar ayrı ayrı, çöl ayrı ayrı, şu insanlar bölüşmüşler dünyayı hudut ayrı ayrı yol ayrı ayrı,
Derken sanki geleceği işaret etmiş merhum.
Sesindeki o tını, derinlerden yükselen benzersiz tonlama Anadolu ruhunun isyan haykırışı olmuş adeta.
Kısık sesli yurdum insanının, konuşmak yerine yaşadıklarına rıza gösteren Anadolu insanının çığlığı olmuş.
Bugün Neşet Ertaş’ta bulduğumuz hakikat de odur, kendimizi görüyor, kendimizi buluyor, söyleyemediklerimize onunla dokunuyoruz.
Sözleri ile Anadolu insanının ruh dünyasını yansıtan ata sözlerini yazmış bir sanatkardır aslında o.
Ne diyor mesela;
- Namerde muhtaç olmayacak ve ömrünü tamamlayacak şekilde bir ekmek parası lazım. Bunun fazlası, fazladır. İnsan tam ömre göre ölçmeli onu. Bugün son ekmeğini yeyip ölmeli, artan bir şey kalmamalı. Eğer ben öldüğümde bir çuval unum kalmışsa, ben suç işledim demektir…
Yozgat ile birlikte tüm Anadolu şehirlerinin yanık benizlerindeki durgunluğu;
- Özü gülmeyenin yüzü güler mi, diyerek dışa vurmuş bir arabesk duruş olmuş.
Türkülerinde sanatın her halini, yaşantının her kademesini parça parça yansıtmış özel bir duruşun adı Neşet Ertaş.
Bulutları seyretmek muhteşem bir sinema filminden daha zevkliydi çocukluğumun geçtiği köyümde.
Yeşil çayırların, kırların üstünde her şeyden habersiz, hiçbir şeye eyvallahı olmadan, ağzında küçük bir çöp parçası bembeyaz baktığım o beyaz bulutların dünyasını, semayı sanırım ancak şu söz ifade edebilirdi;
- Denizi seyretmek gibidir bozkırda gökyüzünü seyretmek.
Hayatımın 20’li yaşlarında gördüğüm denizi aslında yıllar önce semaya baktığımda fark etmişim.
Kendi kendisinden utanmayan, yeryüzünde hiç kimseden utanmaz, diyerek bugün muhtaç olduğumuz ve elimizden kayıp giden değer yargısını dile getirmiş bir hayat profesörü Neşet Ertaş.
Bu dünyadan gidişinin yıl dönümünde Bozkırın Tezenesi, büyük usta Neşet Ertaş’ı sadece türküleri ile değil söylemleri ile de anmak ve anlamak gerektiğini ifade etmeye çalıştım.
Hangi sözüne mercek tutsam orda beni, bizi, Anadolu ruhunu buldum.
Mekanı cennet olsun.
Onu türküleri, bağlamasındaki o farklı tını ve muhteşem yorumları ile dünya döndükçe hatırlayacağız.
Mekanı cennet olsun.
Son söz giderek daralan dünyamızda bir nefes arayan insanlığımıza olsun yine Neşet Ertaş’tan:
Darda kaldım diye umutsuz olma, Yok iken dünyayı var eden vardır.