Çok çok uzun bir yazı

Hepsini okuyana helâl olsun.

Yozgat'ı anlatmak zor tabii ki. Anlatacak o kadar çok şey var ki tamamı kocaman kitap olur.

Bizimki kenardan köşeden dokunmak...

Yozgat'ım ben:

Ben bozok diyarı!...

Yigitlerin harman olduğu diyar...

Soyum Oğuz soyu, dilim Oğuz dilidir, Soğluk gibi başım dumanlıdır benim

Pir duası almış bir şehirim ben. Bu nedenle yozuma yoz katılmıştır;

Güleryüzlü şehir dedi  bana bayrak şairi.

Kızlarımın mayasında naz vardır benim.

Esentepede rüzgâra meydan okur beş çamlarda aşk şarkıları söylerim.

Kum dökenden, naneli çeşmeden  şekerpınarından seyfi ağadan su içer, şah kartallar gibi gök yüzünde süzülürüm.

Beyler diyârıyım ben. Bozok sancağıyım.

Türkler tarafından kurulan nadir Anadolu şehirlerinden birisiyim.

Gözelerden çeşmelerden akar  buz gibi sularım.

Bozok yaylasının kahraman evlatları bendedir.

Havam sert insanım merttir

Iki ulu tepemde iki ulu yatır

Aşkım dillere destandır Sürmeli bey gibi...

Sanki Sinan eseri gibidir ince minareli Çapanoğlu büyük camii var bende

Türkiyenin ilk Millî parkı bendedir.

Vatan mevzubahis olursa gerisi teferruattır benim için.

Bu nedenle de bazıları beni sevmez...

Balkanların hemen her şehrinden, oniki adalardan ve Türkiye'nin her tarafından öğrenciler bende okudu.

İkinci dünya savaşında onlarca Alman rahibe yine bende okudu.

Seferberlikte 600 öğrencimden  100 kişiyi ihtiyat zabiti gönderdim Çanakkale'ye , gönderdiğim neferler hariç.

Benim yetiştirdiğim Agah Efendi ilk özel gazeteyi çıkaran, posta pullarını ilk kullanandır.

Bana hayrandır Charles Texier gibi yabancı seyyahlar, beni Avrupa zannederdi.

Konaklar şehriydim harap edilmeden önce.

38 çeşiti sayılabilen âlâ armutlarım, ihraç ettiğim cehrilerim vardı benim.

Benim sevgim Mecnun'un Leyla'yı sevmesi gibidir.

Dışarıdan bakan kara, kuru, çirkin bir kız görür Leylâ'yı.

Ama mecnunun gözü ondan başkasını görmez.

İşte Yozgatlı için Yozgat böyledir.

Kaderimde gurbet vardır benim,

Karnım gurbette doyar ama Bozok Yaylası da burnumda tüter her an...

Başkaları anlayamaz bu duyguyu.

Ceşit çeşit güzellikler  içinde yaşasa da bozkırları, yağan karı gözlerim ben.

Ulaşmasını bilene; sert rüzgarların kavurduğu o sert görünüşümün altında ipek gibi bir kalbim olduğunu görürsünüz.

Vatanıma, Bayrağıma, Milletime, İnancıma ve namusuma dil uzatan oldu mu aslan kesilirim kadınım erkeğim...

 Coğu zaman soğluk gibi başım dumanlıdır.

Kurbanlık koç gibi kınalanıp askere yollanırım kınalı Hasan gibi. 

Saçın neden kınalı diyen komutanıma; şehit olduktan sonra anamıın mektubuyla cevap veririm ben.

Bazan sürmeli bey olurum, Ziya olurum.

Çeşka kalesinde, Cehrilikte, Çamlıkta püfür püfür eser can tazelerim.

Naneli çeşmeden, Kum dökenden, soğuk sudan ya da şebekten suyum içenler beni unutmaz mutlaka bir daha gelir.

Ben Boğazlıyan cavlakta, Sarıkaya, Sorgun, Saraykent, Yerköy kaplıcalarında çimerim.

Vatan Millet Bayrak için gözümü kırpmadan canımı veririm. Devlet yatırımlarının en az ve gayrisafi milli hasıla aldığı pay en az olan illerden  biri olsam da, devletime bağlılığımdan zerre taviz vermem ben.

Bana gelen devlet görevlileri ağlayarak gelir, giderken de ağlayarak giderler beni tanıyınca.

Türkülerle ağlayıp, Türkülerle gülerim ben.

Ziyamın atını pazara tutar, Hastalığımın yanında "zehirden acı baş tabiplere" bile tahammül ederim.

İki ay yazımı doya doya on aya bedel yaşarım.

Hüznî Babanın;

Lem yezelsin, Lâ yüs'elsin

Haşâ karışılmaz işine

İki ay yazın var

onu da al kat kışına

dediği gibi....

Kendi yanlışlarımla alay edebilme olgunluğu vardır bende.

Abbas Sayar'ın dediği gibi:

Gündüz oruç, gece kumar

Deli gönül cennet umar.

Ya da  Alcılı Kasımın dediği gibi nasihat ederim kendini üstün görenlere.

Baş olanlar övünmesin

Ne gelirse başa gelir

Diz toprağa dayanır da

Baş düşerse taşa gelir.

Ben Parmak çörek, Arabaşı, Firik, Hedik, kavurgayım, Tandır kebabıyım, Testi Kebabı, Kıymalı pideyim.

Oğuz lisanıyla konuşurum bu nedenle bazı köksüzler beni hor görürler, kaba zannederler.

Fareye sıçan , Makasa sındı, Banyoya çimmek veya yunmak, siparişe ismarıç, Lahanaya kelem, domates kırmızı, pencereye toplu, köşeye çene dediğim icin...

İlk özel gazeteyi çıkaran, ilk defa posta pulunu kullanan Agah Efendi benden çıktı,

Kurtuluş savaşında ordunun ihtiyacını karşıladım ama cezalı diye adımı çıkardilar.

Daş Mektebimde Osmanlı coğrafyasının her tarafından  "Leyli-i meccanî" öğrenci okutup önemli devlet adamı, bilim ve sanat insanı yetiştirdim ve yetistiriyorum.

Ben dışarda isem gozlerim 66 plaka arar.

Dedikodum bol olsa da, çekememezlik hat safhada olsada,  günülemek ruhumuza işlese de gurbette tanimasam bile bir Yozgatlı görsem memlekete girmiş gibi olurum.

Benimle olunca şikayet edenler ayrıldığında hemen özlerler.

Bazen sadece Yozgatlı olduğumuz için horlanır, bazan da tam tersi  el üstünde tutuluruz.

 Bende çocuklar akşama kadar sokaklarda özgürce oynamanın hazzını çıkarırlar ...

Oyunlarım vardir;

Güvercin taklası, birdir bir, sobe, açıldım, taşlı sobe

Çelik çomak.

Arabaşım,Madımağım, testi kebabım, tandır kebabım vardır dillere destan.

Sözün özü ben Yozgatım.

DEVAMI YARIN