Odgurmuş: Sayın Monşer; Bu gün de biraz kendimizi yargılayalım. Kendimizi yüksek tepelerde görürken biraz düze inelim de boyumuza posumuza bir bakalım. Ben öyle inanıyorum ki tarih ve gelecek nesiller de bir gün utlaka bizleri de yargılayacak büyük hatalar yaptılar. Diyecekler..
Monşer: Ne demek şimdi bu. Nereden çıktı. Tarih bizi ya da sizi neden yargılayacakmış?
Odgurmuş: Ben öyle düşünüyorum. Bu gün biz nasıl bizden öncekileri, okumadan, incelemeden, milliyetçileri ve özellikle de Osmanlı devletinin son dönemini ve bu son dönemdeki yöneticilerini hadsiz hesapsız ve acımasız bir şekilde, “şunu yapmadılar, bunu yapmadılar diye eleştiriryorsak, Bundan 50-100 sene sonra da bizi sorgulayıp eleştirecek belkide bizi lanetle anacaklar. Hatta 50-100 sene geçmesine de gerek yok. Şimdiden itibaren yeniler eskileri tutarsız ve ordan oraya savrulmuş hallerine eleştiri getirmektedirler.
Monşer: Bizim ne kabahatimiz oldu da bizi yargılayacaklar.
Odgurmuş: Biz bu gün nasıl; bilip bilmeden oturuyor duruyor meydana gelen tüm aksaklıkları ve eksiklikleri bizden önce yaşayan nesilleri, Devlet-i Aliyye’nin yöneticilerini lime lime ediyor ve yargılayıp tarihin tozlu sayfalarına atıyorsak. Bizi ve dönemimizi de bizden sonrakiler yargılayıp hem yöneticilerimizi hem de Milliyetçi olarak bilinenlerimizi basiretsizlikle suçlayacaklar.
Devletimizin başına gelen tüm felaketler için 18. Yüzyılı felaket yılları olarak kabul ediyorsak, bizim için de 19. Yüzyılda atalarımız; Başlarındaki padişahı ve hanedan mensuplarını başlarından atıp yurt dışına çıkarttılar. Ardından yetmiyor gibi hem saltanatı kaldırdılar, hem halifeliği ilga ettiler, hem alfabelerini, hem her türlü kanunlarını Çanakkale’de mağlup ettikleri devletlerden alarak değiştirdiler, savaş meydanında yendikleri İngiliz’i Fransız’ı ve hatta Rusları bile taklit ettiler, onlar gibi giyinip onlar gibi bir yaşantı benimsediler. Diyecekler.
Koskoca imparatorluğu asrın başlarında beceriksizlikleri ile yıktılar. İmparatorluğun yıkıntıları arasından zar zor küçük bir Cumhuriyet kurdular, ilan ettikleri Misak-ı Milli hudutlarını bile koruyamadılar. Aradan yaklaşık 100 sene geçmiş olmasına rağmen hala doğru dürüst bir birlik sağlayamadılar. Diyecekler.
Kurdukları devletin kurulmasında canla başla çalışan kurucularının büyük çoğunluğunu İstiklal mahkemelerinde yargıladılar, kimilerini astılar, kimilerini mahkûm ettiler. Devleti önce vesayete bağladılar, daha sonrada vesayetin müdahalesi ile kuvvetleri birbirinden ayırarak, birlikte karar verme yetisini ortadan kaldırdılar. 10 yıllarca yetki karmaşası içerisinde hükümetler kurdular, hükümetler yıktılar. Bir türlü bir araya gelemediler. Birliği tesis edemediler. Milletin ihtiyaçlarına cevap veremediler, batı karşısında hep ezik kadılar. Diyecekler.
Belli bir dönemde; Dini yasakladılar, dini toplumun hayatından tamamen çıkartmaya çalıştılar. Hatta Ezanı bile değiştirerek Türkçe okuttular, Minber’de hutbe irad etmek için din adamını başı açık frak giydirdiler. Diyecekler.
Fransa’dan alarak, kendilerince laiklik adında bir ucube icad ettiler milleti “laiklik elden gider-gidiyor” teraneleri ile korkuttular, sindirdiler, milletin bir bölümünü, gerici, yobaz, mürteci, ticani, laiklik karşıtı diye tahkir ettiler, milletin dinini yaşamasına izin vermediler, Diyecekler.
Bir kısmı Marksist solu benimsedi, bir kısmı İslâmcılığı benimsedi, diğer bir kısmı da Milliyetçiliği benimsediler, fakat asla bir araya gelemediler. Hatta daha da ileri giderek, solcular solcuları, İslâmcılar İslâmcıları, milliyetçiler de milliyetçileri eleştirir oldular. Diyecekler.
Milliyetçiler bir ümit olarak görülüyordu onlar da çok sayıda parçalara bölündüler. Bu yüzden karar alıcı bir irade ortaya koyamadılar. Ülkede yaşanan her siyasi hareket, her iktidar, her seçim ve hatta her aday dahi yeni bölünmelere sebep oldu. Ne iktidar olabildiler, ne iktidarlar üzerinde önemli tesirler icra edebildiler. İktidar olamadıkları için hükümetler de kuramadılar. Ülke senelerce koalisyonlarla idare edildi. Bunlar da çeşitli siyasi partilerde kendilerine yer aradılar. Hatta o gittikleri yerlerde itildiler kakıldılar. Gittikleri yerlere çoğu kez ayak uydurdular. Gittikleri yerlerin kalıplarına girdiler. Ama genede oralara yaranamadılar. Kazaen başarılı olan iktidarlarda bazıları görev aldı diğer bazıları ise o iktidara sürekli eleştiriler getirerek gidenler gitmeyenleri, orada bulunanları bulunmayanları hainlikle suçladılar. Diyecekler.
Önümüzde bir seçim var. Bu seçimde ise kayda değer iki ittifak var. İttifakın birini destekleyen diğerini destekleyeni tamamen ve kökten yanlış olarak değerlendirirken, ittifakın diğer yanını destekleyenleri ise yine kökten ve toptan yanlış olarak değerledirme yoluna girdiler. Diyecekler.
Bir taraf diğer tarafı açılım, hendek operasyonu, ayağa giden mahkemeler ve “Türk Milliyetçiliğini ayaklar altına aldım” sözleri ile eleştirirken. Diğer taraf ise Chp’nin tek parti döneminden beri icraatlarını ve halka yaptıkları zulümleri, başarısız Ecevit iktidarları zamanında yapılan zamları, zulümleri ve işkenceleri, ülkeyi batırma noktasına getirdiklerini unutmak mümkün mü diye eleştiri getiriyorlar. Diyecekler.
Bir taraf, Hdpkk işbirliği ayan beyan açık seçik olduğu halde, pkk denilen terör örgütünün 40 bin ülke insanının ölümüne sebep olduklarını, işledikleri caniyane cinayetleri, öldürülen bebekleri ve “bizim pkk ile bir bağlantımız yok” cümlesini asla kurmamış ve hatta pkk elebaşıları ile fotoğraf çektirdikleri sabit olduğunu hatırlatırken.
Diğer taraf ise Hüdapar denilen ve ve oluşumu yolunda bir irade olduğu söylenen ve Pkk ile mücadele ettiğini ifade eden, hatta hizbullahla bir ilgimiz yok dedikleri halde bunları sürekli bir denge unsuru gibi ileri sürdüler. Diyecekler.
Milliyetçiler bu gibi sen ben çekişmeleri ile uğraşırken Ülkemiz ile birlikte kalkınmaya başlayan başka başka ülkeler bizi geçtiği halde bir türlü ekonomik kalkınmayı sağlayamadığımız konularında pek de kafa yormadılar. İktidarlar ise birinin yaptığını diğeri bozdu, Bir iktidarın kararlarını diğer iktidar baştan ve kökten yok farz etti. Eğer özel sektörünüz de olmasaydı 1940-50’ lerin dünyasında çakılıp kalacaktınız. Diyecekler..
Monşer: Amma uzattın ha! Ne hatalar yapmışız da haberimiz yokmuş. Demek, bütün bunlar için gelecek nesiller bizi affetmeyecekler. Yargılayacaklar.
Odgurmuş: Birinin dediğine diğeri karşı çıkarken, diğerinin dediğine de öteki karşı çıktı. Bunlar birbirleri ile anlaşamazken, siyaseti nasıl idare edecek, devleti nasıl idare edecekler. Diyecekler.
İş öyle bir hale geldi ki vatanını milletini, tarihini, dinini, ordusunu hasbi bir şekilde sevenleri, devlete, millete, tarihe, dinimiz İslâmiyete ve siyasete türk tarihinin şanlı geçmişi ile bakan insanları da şaşkına çevirdiler. Diyecekler.
Evet, maalesef durum böyle görünüyor. Bu yüzden bizim birbirimizi kırmadan, dökmeden ileriye bakmamız, birlik ve beraberliğimizi tesis edip en kısa zamanda kendimize dönüp, üzerimize yüklenen sorumluluğun idraki içinde kalkınma hamlelerini tamamlamamız lazımdır. Düşüncelerimiz doğrultusunda insan yetiştirmenin yollarını aramalıyız.
…
(1)- “Odgurmuş”: Kadim kitabımız Kutatgu Bilig’de “Kanaat manasına gelen şahsiyet.
(2)- “Monşer”: “Batı özentisi içinde olan”, “cehaletinden rahatsız olmayan”, biraz sağcı, biraz solcu, biraz 1970 yılları ülkücüsü, biraz liberal, biraz Kemalist, biraz laik ve her halükarda halkını geri-sürü gören hayali bir şahsiyet.