Hak din olan İslam: baştan başa edep ve hayadan ibarettir. Edep, kulun kendisini Cenab-ı Hakkın iradesine tâbi kılması, güzel ahlaklı olmasıdır. Peygamberimiz buyuruyor “Sizin en hayırlınız, ahlakı en güzel olanınızdır.”

Hayanın üç boyutu vardır: Birincisi Allah’a karşı hayâ duymaktır. Hayânın bu boyutunu Sahâbeden Abdullah ibn Mes’ûd şöyle anlatıyor: Bir gün Hz. Peygamber (s.a.s), “Allah Teâlâ’dan gerektiği gibi hayâ ediniz.” buyurdu. Biz de kendisine, “Ey Allah’ın Rasûlü; Hamdolsun, biz zaten hayâ ediyoruz” diye cevap verdik. Bunun üzerine Allah Rasûlü şöyle buyurdu: “Öyle değil! Allah'tan hakkıyla hayâ etmek; başını ve başında yer alan organları, karnını ve karnına bağlı organları koruman, dünya hayatının süsüne kendini kaptırmaman, ölümü unutmamandır. Ahireti isteyen dünyanın süsünü bırakır. Kim bunu yaparsa Allah'tan gereği gibi hayâ etmiş olur.”buyurdular.

“Utanma duygusu” olarak tarif edilebilecek hayâ, “nefsin çirkin davranışlarından rahatsız olup onları terk etmesi” anlamına gelir.
Edep ise; güzel terbiye, iyi davranış, güzel ahlak, nezaket, zarafet gibi manalara gelir. Terbiyeli insan, edepli insan demektir. Hadis-i şerifte, buyurulur ki: “Evladınızı edepli, terbiyeli yetiştirin.”

Hayânın ikinci boyutu ise insanlara karşı hayâ etmektir. İnsanlara karşı hayâ, başkalarının hak ve hukukuna saygılı olmak, insanlar arasında çirkin, ayıp, kötü ve zararlı davranışlarda bulunmamakla gerçekleşir. “Müslüman, başkalarının elinden ve dilinden emin olduğu kişidir.”(Hadis)

Hayânın üçüncü boyutu ise insanın kendisine karşı hayâ etmesidir. Kendimize karşı hayâ, toplum içinde olduğu kadar, yalnız ve tek başına iken de ahlaklı ve faziletli olmaya çalışmaktır. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de gizli ve açık bütün çirkin davranışlardan sakınmamız gerektiği şöyle ifade edilir: “Günahın açığını da gizlisini de bırakın! Çünkü günah işleyenler, yaptıklarının cezasını mutlaka çekeceklerdir.”(En’âm Suresi Ayet 120)

“İman edenler arasında kötülüğün, hayasızlığın yayılmasını isteyenler ve sevenler için dünyada da ahirette de elim bir azap vardır. ( Nur Süresi-19)

Hayâ insanın izzetli, şerefli, haysiyetli ve onurlu yaşamasını sağlar. Hayâsını yitirmiş bir kişi, onurunu da kaybetmiş demektir. İzzet ve şerefini yitirmiş bir kimseden de her türlü kötülük beklenir. Nitekim Hazreti Âdem’den itibaren bütün peygamberlerin insanlığa ilk öğrettiği ahlakî değerin hayâ olduğu ifade edilir. Bu hususta Sevgili Peygamber Efendimiz (s.a.s); “İnsanların peygamberlerden işittiği ilk söz “Utanmadıktan sonra dilediğini yap!” sözüdür.”

“Her dinin bir ahlakı vardır; İslam’ın ahlakı da hayâdır.” Böyle buyuruyor Allah’ın Rasûlü bir hadis-i şeriflerinde de: Güzel ahlakı tamamlamak üzere gönderildiğini ifade ediyor ve hayâyı ahlakî meziyetlerin en üstünü; insanî vasıfların en güzeli olarak vasıflandırıyor.

"Allah bir kulunu cezalandırmayı dilediği zaman ondan hayâyı alır. Hayâsı alınan kişi, Allah'ın gazabına müstahak davranışlar sergilemeye başlar. Önce emanet duygusu çekilip alınır. Sonra hainleşir. Hainleşince de ondan merhamet alınır. Merhamet çekilip alındığı zaman da o kimse, artık kovulmuş ve lanetlenmiş olur. Kovulup lanetlenen o kişinin Müslümanlık’la da ilişkisi kalmamış olur."(Hadisi Şerif)

“İslam edepten ibarettir" denilse yanlış olmaz. Haya ile iman, ikiz kardeştir. Biri giderse diğeri de gider. İffet, hayâ, haysiyet ve namus gibi güzel ahlâktan mahrum olan fert ve cemiyetler; fen ve teknik alanda ne kadar ilerlerse ilerlesinler hüsrandan- yok oluştan kurtulamaz ve huzurla da yaşayamazlar. Çocuklarınızı ve gelecek neslinizi edepli hayalı ve imanlı yetiştiresiniz ki: iki cihanda da mutlu olasınız!..