Yolda, belde, caddede ya da hiç ummadığınız bir sokak arasında...
     Veya bir milyon Yozgatlının yaşadığı Ankara’da herhangi bir köşe başında…
Bir tanıdık yüz, tanıdık bir ses, tanıdık bir nefes bir anda çıkıveriyor karşınıza.
Yozgatlı olmanın onlarca tarifi varsa, ben en çok şunu severim:
     Hatır, gönül, muhabbet ve tanıdık bir cemalle hasbihal etme hali.
İnsanın gönlünü ısıtan, “bizden biri” duygusunu uyandıran o içtenliktir Yozgatlılık.
Sizde de olur mu bilmem…
İster Türkiye’nin en ucunda olayım, ister milyonların yaşadığı İstanbul’da;
Gözüm daima bir tanıdık arar. Bir hemşeri, bir akraba, bir dost… Bazen sadece aynı toprağın kokusunu taşıyan biri yeter o sıcaklığı hissetmek için.
     Yozgatlı olmak, ilişkilerin sıkı fıkı olduğu, selamsız sabahsız geçilmeyen bir memleketin evladı olmak demek.
Ama küçük yerin büyük acıları da vardır…
Çünkü herkes bir şekilde birbiriyle bağlıdır.
Ve her vefat haberi, kan bağın olmasa da canından bir parça koparır.
Dün kıymetli eğitimcimiz Mustafa Yaşar’ın vefat haberini aldık.
Ondan önce Aşağı Tekke Köyü’nün yiğit yürekli adamı İbrahim Amca’yı…
Ondan önce başka tanıdıkları… Liste uzun, acı derin…
Bu şehirde herkesin acısı biraz senindir zaten.
Hiç yan yana gelmeseniz de, bir tanıdık yüz, bir tanıdık nefes veda edince dünyaya,
İçinizden bir parçanın koptuğunu hissedersiniz vesselam.
Mekânın cennet olsun Mustafa Hoca.
Ve bu şehre veda eden tüm tanıdık soluklar…
Gidenin ardından söylenecek söz belli:
“Yiğit öldü, şan kaldı…”

     BİR BAŞBUĞ GEÇTİ DÜNYADAN…
     Alparslan Türkeş.
Adını tarihin çelik sayfalarına kazımış, bir devre ruh olmuş bir lider.
Sadece siyaset değil, fikir ve dava adamıydı.
Türk-İslam sentezinin yılmaz savunucusu, çilekeş bir dava eri.
Gerçek bir Başbuğdu, hakiki bir liderdi.
Vefatının yıl dönümünde rahmet ve minnetle anıyoruz.
Kabri nur, makamı ali olsun.

     HÂLÂ AYNI HATALARIN İNSANIYIZ…
     Türkiye’nin cumhuriyet sonrası tarihine bakıyorum…
Soldan da sağdan da çok sayıda dostum, arkadaşım, akrabam, ağabeyim var.
Bir dönem fazlasıyla duygusal baktığım şeylere bugün biraz daha olgun gözle bakınca…
Karşıma çıkan gerçek şu: Aynı yolda yürürken farklı kutuplara savrulmuşuz.
Sol da sağ da farklı duruşlar sergilese de;
Özünde bir niyet var: vatan!
Vatana ihaneti yol bellemiş yapılara sözüm yok.
Ama kalanların hepsi aslında aynı şeyi istiyor:
     Milletin huzuru, devletin bekası, memleketin selameti…
Peki o zaman niye birbirimizi yiyip bitiriyoruz?
Niye aynı toprağın çocukları, aynı bayrağın gölgesinde çatışıyor? Niye hâlâ aynı hataların insanıyız? Tam burada bir kıssadan hisse düşelim köşeye:
     Bir zamanlar iki köylü kavga eder.
İmam nasihat eder: “Aynı camide namaz kılıyorsunuz, aynı ezanı dinliyorsunuz.”
Biri der ki: “O ayrı, bu bizim kavga başka…”
Evet, hâlâ aynıyız…
     Birbirimize benzediğimiz yerleri görmeyi değil, ayrıştığımız yerleri büyütmeyi seviyoruz.   
    Ama unutmayalım:   “Birlikten kuvvet doğar, ayrılıktan felaket.”
Gelin, bu coğrafyada kardeşliği, muhabbeti, memleket sevgisini önceleyelim.
Düşmanımız çok; bari biz birbirimize düşmanlık etmeyelim…