Bu kış, kış kışlığını gösteriyor değil mi?
Son yıllarda kar sadece şehir merkezine yağıyor, kırsala yani kara asıl ihtiyacı olan bölgelere yağmıyordu.
Bu kez beyaz rahmet her yerde şükür.
Yozgat’a bakıca beyaz ve yeşili görüyor gözlerim.
Yaşadığımız şehrin havasını nasıl tarif ederim biliyor musunuz; çöl sıcağında yangın yerine dönmüş insanın yüreğine düşen billur sular misali tertemiz.
Kar kokusu ile katık olup giriyor insanın soluk borusundan.
Kar ayaklarımızın altında beyaz ipekten halı.
Hiç bitmeyen sonsuz bir nuru beyazla boyanmış, kuş tüyünden daha hafif bir rahmet halısı.
Çamlığın yeşili daha süslü beyazla.
Bağrındaki gölet yeşile çalmış şımarık çocuğu gibi beyaz örtünün.
Asırlık çamlar arasından yankılanan kuş sesleri ruhlara ilaç, kulaklara nağme.
Havamıza oksijen filtresi, yeşile yaren, toprağa ne?
Toprağa anne şefkati anne.
Öyle düşüyor ki toprağın koynuna, incitmeden en yumuşak haliyle.
Toprakla suyun hasreti bitiyor her kristal tanesinde.
Hikmeti sanatkarın elbette, bırakın toprağı incitmeyi bir birine değmiyor incitmemek ve incinmemek adına.
Kimi zaman rüzgar çıkıyor rahmetin adı sürgün, tipi oluyor,
Kimi zaman ayaz o narin kristalleri buz kütlesine dönüştürüyor.
Her halükarda sonuç bereket kapılarını aralıyor.
O yüzden karakış muamelesi yapmak istemiyorum beyazlar içindeki Yozgat’a.
Gözlerinde yeşili, havasında tarifi bilinmeyen lezzetleri, toprağımda bereketi bulduğumuz kışı kara görmek için duygulardan yoksun olmak gerekiyor.
Toprağa, yani Yozgat’a kış yakışıyor.
Öyle bir yakışıyor ki, endamı, zarafeti ve ihtişamı ile göz kamaştırıyor.
Kışın güzelliğini teknolojiden ve her türlü maddi imkanlardan yoksun dedelerimiz daha iyi yaşamış/anlamış.
Löküs lambanın ışığında geçen muhabbet dolu kış akşamlarının sabahında evinin önünü kapatan adam boyu kar dağlarını yarıp geçerken of dememiş.
Bereketine şükür ederken toprağa düşen beyazın kışın külfet olmadığını yazın nimetinde yaşayarak anlamış.
O günleri düşünüp bu günün kışına kara kış değil aşkım demek istiyorum yüksek bir sesle aşkım.