Bugün biraz iğne, biraz çuvaldız penceresinden bakalım memlekete…
Amaç, iğneli kelimelerle can acıtmak da değil; çuvaldız edebiyatıyla havadan naralar atmak da!
Maksadımız, ölçüyü kaçırmadan, kalbini Yozgat’a vermiş herkesin düşünmesini sağlamak.
     İsterseniz sohbetimize Yozgat’ın dış görünümünden başlayalım:
Uzaktan bakıldığında küçük, sade, hatta içine kapalı bir şehir gibi durabilir Yozgat.
     Ama içine girdiğinizde, insanını tanıyıp siyasetini, idaresini ve işleyişini öğrendiğinizde… işler değişir.
     Doğru okuyan için nüfusundan büyük bir nüfuza,
Yanlış okuyan içinse çıkar hesaplarına alet edilmeye müsait bir yapıya dönüşebilir bu şehir. Biraz daha net konuşalım…
    Özellikle makam sahiplerinin bir kısmı tarafından zamanla “dikkate alınmayan”,
Değer yargıları önemsenmeyen,
Bir müddet sonra ise her türlü yönlendirmeye müsait hâle gelen,
Kendi içinde derinliği yokmuş gibi görülen bir topluluk tasviriyle karşılaşıyoruz.
  Oysa mesele, okuma biçimi…
Şehrin insanına değer veren için Yozgat, sadeliğiyle asil;
    Küçümseyen içinse kullanışlı bir araç!
Burada durup şöyle bir soru gelebilir:
“Bu kadar yöneticinin olduğu bir şehirde böylesi iddialar biraz ağır değil mi?” Elbette haklı bir sorudur. Ancak bu yazının muhatabı, görevini hakkıyla yapanlar değildir.
Başta Sayın Valimiz Mehmet Ali Özkan olmak üzere,
“Makamını değil, devletini ve milletini Allah için seven” tüm idarecilerimiz bu satırların dışında ve daima takdirimizdedir.
    Onlar ki; makama değil, davaya talip olanlardır.
Peki neden bu yazı?
Çünkü bazı kurumlar, bazı makamlar,
Ya iddialı söylemlerin sarhoşluğuna kapılıyor,
Ya da Yozgat’ı kendi küçük hesaplarıyla okumaya kalkıyor.
    Ve işte o zaman…
Kılavuzunu kaybeden,
Görev bilincinden uzaklaşan,
“Güç zehirlenmesine” uğrayan bir yapıyla karşı karşıya kalıyoruz.
Artık deneyimle sabittir ki;
Yozgat’ı kolay bir şehir gibi gören,
Halkını değersizleştiren,
Sistemin merkezine kendini koyan herkes, bir müddet sonra patlak veriyor.
     Evet, bu patlamanın dumanı zaman zaman farklı alanlara da sıçrıyor.
Ve bir bakıyoruz ki…
Dün alkışlanan, bugün gözden düşmüş!
Makamı kutsayan, makamzede olmuş!
Bu yazıyı kaleme alan bir gazeteci ve Yozgatlı olarak, ilk günden beri devletin kurumlarını korumayı görev bildim.
    Hiçbir zaman “vur gitsin” anlayışında olmadım.
Ama şunu da bilirim:
Sözün kıymeti kalmayınca susmak değil, hakkı söylemek gerekir!
    Ve işte o zaman, Yozgatlı adına,
Doğruyu en net hâliyle ve belgeleriyle ifade etmek bizim boynumuzun borcudur!
    Biz Çamlık Medya olarak,
Yayıncılığı bir meslek değil, bir vebal olarak gördük.
    Bugün burada yer alan ifadeler, Yarın devlet düzenine zarar gelmemesi içindir.
     Bugünden işaret verilmezse, Yarın çok geç olabilir.
Kıssadan Hisseyle Son Söz: Bir gün bir yönetici, rüyasında bulunduğu makamın sarsıldığını, insanların ilgisini kaybettiğini görür.
     Hemen bir bilgeyi çağırır ve “Bu neye işarettir?” diye sorar.
     Bilge şöyle der:
“İdare ettiğiniz insanların gönlünü ihmal etmişsiniz. Gerçek makam, gönüllerde kurulur. Orası yıkılırsa, üstündekini de tutmaz.”
Unutulmamalı ki;
Makamlar gelip geçicidir.
Kalıcı olan, insanların duasında, gönlünde ve hafızasında yer alabilmektir.
Yozgat’ı doğru okumayanlar içinse…
Makam, sahibini yarı yolda çoktan bir kazaya kurban vermiştir!
     Adını şanını unuttuğumuz makamzedeler, çılgın kalabalıkların sesiz yokluklarını hissetmeye devam ediyorlar mıdır sizce?