Açık konuşmak hatta olabildiğince açık konuşmak gerekiyor!
Ne vakit ülkemizde ‘normalleşme’ süreci başlasa, bu durum anormalleşmeye dönüşüveriyor.
Dünü arar oluyoruz.
Ortaya çıkan gevşeme akıllara ziyan bir durum oluşturuyor. Halbuki ne çok tanıdığımız insan, akrabamız, arkadaşımız korona yüzünden bu dünyadan göçüp gitti.
Halbuki, her birimiz neredeyse ya bu hastalığı yaşadık ya da en yakınımızla yaşadık.
Onlardan bir tanesi olarak yazıyorum şuan bu satırları.
Sadece gördüğünü, duyduğunu değil bizatihi yaşadığını da yazan bir basın mensubu, hemşeriniz olarak karşınızdayım ve uyarıyorum.
Gençlerden başlayalım isterseniz.
Öylesine rahatlar ki!
14-15 yaşlarındaki gençler sanki hiçbir şey yok gibi yaşıyor hayatı. Yüzlerindeki maske aksesuar olmuş bir nevi.
Zaten pek çoğumuz aynı düşünce ile kullanıyoruz maskeleri.
Hatta haftada bir maske değiştirir olduk.
Kıyafete göre maske belirlemeye başladık.
Gençler gayet rahat yaşıyorlar hayatı; tokalaşıyor, sarılıyor, mesafe kuralını alt üst ediyor, virüsü yaymak için programlanmış robotlar gibi davranıyorlar.
Hangi ilin hangi renkte olduğu ile yakından ilgileniyor, bakanlığın açıkladığı sayılara her akşam dikkatle bakıyor ama sonuca tesir edecek önlem noktasında yetersiz kalıyoruz.
Normalleşelim derken anormal bir düzene doğru kürek çekiyor, yol alıyoruz.
Aslında tek başına Yozgat’ın problemi değil bu saydıklarımız.
Kısa süre içinde başta Ankara ve İstanbul olmak üzere faklı şehir ve mekanlarda bulundum.
İnsanların korona ya da diğer adı ile covid diye bir gündemi yok.
Hani tedbirlerden, yasaklardan, evde kalmaktan çok fazla bunaldık, sıkıldık, darlandık diyoruz ya.
Bazen kendi kendimizi kandırıyoruz gibi geliyor!
Evet bu durumları yaşayanlarımız var lakin en fazla şikayet edenler aslında kurallara riayet etmeyenler var.
Kim ödüyor faturayı, çocuklarımız; eğitim hakkından, parktan, koşup oynamaktan mahrum kalıyor.
Kim ödüyor faturayı, 65 yaş üstü büyüklerimiz, hareketsizliğe bağlı şeker, kolestrol, tansiyon ve kalp rahatsızlığı ile yüz yüze kaldılar ya da hastalandılar.
Kim ödüyor faturayı, zaten ev hayatına mahkum olan ev kadınları, stres dolu dünyalarına yeni stresler kattılar bu süreçte.
Kim ödüyor bu faturayı, küçük esnaf…
Aslında biz ödüyoruz faturayı ancak feryat, figan ettiğimiz an ne zaman oluyor, ateşin ocağımıza düştüğü an oluyor.
Normalleşmenin yine anormalleşmeye döndüğü günleri yaşıyoruz!
Biz bizi bu süreçte denetlemez, uyarmaz, hassasiyetlerimizi toplumun geneline yayma noktasında kararlı olmaz isek daha çok canımız yanacak daha çok öleceğiz, daha çok hastalanacağız.
Tek başına gençler bile hastalığı ayaklı bomba misali taşımaya aday maalesef.