Ukrayna üzerinden başlayan Nato- Rusya krizi ve bu doğrultuda Türkiye’nin bu kriz karşısında takınacağı tavır Türkiye’nin iç ve dış dinamiklerinin belirlenmesinde en başat rolü oynayacağını şimdiden söylemek durumundayız. Türkiye’nin bir Nato üyesi olarak birliğe karşı göstermesi gereken sorumlulukları olmakla birlikte komşu Rusya ile de hayati derece de önemli ilişkileri bulunuyor.

Öncelikle Türkiye Rusya ilişkilerinin genel bir çerçevesini çizmemiz gerekirse Türk-Rus ilişkilerini şu parametreler belirliyor.1) Türkiye doğalgaz ihtiyacının çok büyük bir bölümünü Rusya’dan elde ediyor. Türkiye Rusya’dan aldığı doğalgaz ile hem elektrik üretiyor hem de bu elektriği konutlarda ve sanayide kullanıyor .2) Rusya Türkiye açısından önemli bir tarım ürünü ihracatçısı konumunda yaş meyve ve sebze ithalatında Rusya en önde gelen ülke konumunda bulunuyor. 3) Rusya ile Türkiye arasında Suriye üzerinden temaslar devam ediyor. Özellikle idlip bölgesi başta olmak üzere Türkiye Suriye ile ilgili olan tüm meseleleri Rusya ile istişare etmek durumunda. 4)Türkiye’nin 2019 yılında Rusya’dan S-400 savunma sistemi almış olması ve halen Rusya’dan alınan bu savunma sisteminin Nato üyeleri arasında oluşturduğu rahatsızlık devam ediyor. 5) Türk turizminin en önemli turist kalemini Rus turistler oluşturuyor. Rus turistlerin ülkemiz turizmi açısından önemi tartışılamaz durumda.

Türkiye’nin Rusya ile olan bağlarını yukarıda özetledikten sonra şimdi de Türkiye- Nato ilişkilerinin temel noktalarını özetleyelim: 1) Türkiye 1949 yılından bu yana Nato üyesi konumunda ve Türk Silahlı Kuvvetlerinin tüm kurumsal üst ve alt yapısı Nato standartları tarafından belirleniyor.2) Türkiye Nato üyesi olarak ortak düşman karşısında diğer üyeler ile ortak hareket etmek durumunda bu noktada Nato açısından bir numaralı düşmanın Rusya olduğu herkesin malumu.3) Türkiye her yıl Nato ile ortak askeri tatbikatlara asker gönderiyor ve sorumluluklarını önemli ölçüde devam ettiriyor. Özetle Türkiye açısından Nato üyeliği ve bu üyeliğin Türkiye’ye sağlamış olduğu avantajlar Türkiye’nin ulusal güvenliği açısından hayati derece de önemli olmayı sürdürüyor. Örneğin 2015 yılında Rus uçağının düşürülmesi hadisesi sonrasında Türkiye’nin Nato üyesi olmaması durumunda Rusya ile askeri bir çatışmanın eşiğine gelmemiz içten bile değil idi. Rusya’nın uçak düşürme hadisesi sonrasında 33 Türk askerini bir biçimde Suriye’de şehit etmesi hadisesini de Türkiye’ye dönük bir misilleme olarak okuyabilmemiz mümkün gözüküyor.

Yukarıdaki tüm bu analizler sonrasında Türkiye ne yapmalı sorusuna verilebilecek en doğru cevap kanaatimizce Türkiye’nin aynı 2.Dünya savaşında Nazi Almanyası ve Sovyetler Birliği karşısında oynadığı “denge “ oyununu bugün için de Rusya ve Nato karşısında oynaması gerektiğidir. Bu noktada Türkiye’nin Nato nezdinde en büyük muhatabının ABD olduğunu gözden uzak tutmamalıyız. Türkiye nasıl ki doğru bir denge oyunu kurarak 2.Dünya savaşının yıkıcı ateşinden kendisini kurtarabilmişse bugün de bölgemizde emperyalist büyük güçlerce oynanan oyunlardan kendisini sağ salim dışarıda tutabilir.

Türkiye bu denge oyununu oynayamaz ve Rusya ile Nato arasında sıkışırsa bunun bedeli her halükarda Türkiye’ye çıkacaktır. Türkiye ne zaman ki Rusya ve Nato(ABD) arasında sıkışmış ise bunun sonucunda Türkiye’de çok önemli gelişmeler yaşanmıştır. Soğuk savaş döneminde (1945-1990) Türkiye’de yaşanan tüm askeri darbelerin temel sebebinin Nato(ABD)- Sovyetler Birliği çekişmesi olduğunu ifade etmek durumundayız. 27 mayıs 1960 Askeri Darbesi , 12 mart 1971 Askeri Muhtırası , 12 Eylül 1980 Askeri Darbesi ve son olarak 15 Temmuz 2016 darbe girişimi temelde Rusya ‘ya yanaşmakta olan bir Türkiye olasılığını ortadan kaldırmak amacıyla gerçekleştirilmiştir. Türkiye açısından önümüzdeki birkaç yıl son derece kritik önemde bulunmaktadır. Zira Rusya ve Nato rekabeti bölgemizde artarak sürecek ve her büyük güç yanına başka ülkeleri çekmek isteyecektir. İşte bu noktada Türkiye ulusal güvenliği ve toprak bütünlüğü noktasında tam manasıyla teyakkuzda olmak durumundadır. Türkiye diplomasinin tüm imkanlarını kullanarak askeri çatışma sürecinin dışında kalmalı ve büyük güçler arasında asla tarafgir bir tutum takınmamalıdır. Türkiye açısından tarafgirlik geçmişte yaşanılanların yeniden yaşanması durumunu ortaya çıkaracaktır. Umudumuz o ki Dış politika karar vericileri 2. Dünya savaşı dönemini ve darbeler tarihini göz önüne alarak hareket ederler. Eğer bu gerçekleşmez ise maalesef tarih Türkiye için bir kez daha farklı koşullarda tekerrür edecektir.