Ölüm, duymak istemesek de duymak mecbûriyetinde olduğumuz bir nidâdır... Ölüm, “vakitsiz geldi” desek de; boyun eğmek mecbûriyetinde kaldığımız bir vedâdır... Ölüm; herkesin ödemek mükellefiyetinde olduğu bir borcu edâdır… Ölüm; “Ta haşre kadar sürecek / Bir şeb-i yeldâdır…”[ Ali Akbaş]  Ölüm, aslında bir “elvedâ” değil, yeni bir hayata “merhabâ”dır… 
     Ölüm, kimileri için “şeb-i arus”, kimileri için “nev-ruz”, kimileri için fîrâk, kimileri için son duraktır... 
     Kimileri içinse, “âsûde bahar ülkesi”nin giriş kapısında koklanan bir katmer güldür...  Ölüm, mü’minler için aslâ son nokta değil, ancak bir noktalı virgüldür...   
     Ölümü çok düşünen, ‘bu hayatın rövanşına’ göre hayâtını düzenleyen insanlar için ölüm; 
    bir kutlu tebessümdür… Ölümü tebessümle karşılamak, hayatı dosdoğru yaşamak, “Gökkubbede bir hoş sadâ”[ Bâkî] bırakmak her kişinin harcı değil, “Er kişinin” harcıdır... “Er kişi” eksikliğinin çekildiği bir dönemde Hüseyin Aras,  “âsumânın fânusuna”[ Şeyh Gâlip] birçok hoş sadâ bırakan, hayatı boyunca haysiyetli fikir çizgisini koruyan ve artık ender-i nâdirattan olan -kelimenin kâmil mânâsıyla- bir “Er kişi”ydi…  
     Gönül dostları için Hüseyin Aras; “Herkes ölür, ama her insan gerçek hayatı yaşayamaz.”[  Victor Hugo] kelâm-ı kibarındaki  “gerçek hayatı” “Dîn ü devlet, mülk ü millet” aşkıyla yaşamış bir alperendi…   
     O;  düşünce dünyası, aksiyoner ideâlizmi, fikrî ve fiili mücâdelesi, vefâsı, dostluğu, sabrı, tevekkülü, tevâzuu ve samîmiyetiyle kalbimizdeki müstesnâ yerini hiçbir zaman kaybetmeyecek olan ve kökboyalı bir Anadolu kilimi gibi hâtıralarımıza ilmik ilmik işlenen bir ülkü deviydi… 
     O; vezinsiz bir dünyada yaşayan, fakat hayatın “Gül” kokulu kafiyesi olmak isteyen,  “gölgesiz ve lekesiz bir adâlet nizâmı”nı tesis için ömür boyu mücâdele eden bir gâzî-dervişti… 
     O; medeniyet tasavvuru olan bir hareketin kendi “ruh köküne” sahip çıkması, “Sancağın düştüğü yerden ayağa kaldırılması”, “Yitiğin kaybedildiği yerde aranması” ve Tevhîd Sancağı’nın Anadolu’da yeniden kıyama durdurulması gerektiğine bütün gönlüyle inanan bir erbâb-ı kalemdi…  
     O; Türk olmayı İslâm’a hizmetle anlamlı kılan, “İ’lây-ı Kelîmetullah için Nizâm-ı Âlem Ülküsü” savunan, ölümü hayâtın merkezine koyan, Kur’ân ve Sünnet yolundan ayrılmayan; “Emrolunduğu gibi dosdoğru ol”[ Hûd, 11/112]mak için âhiret merkezli bir hayat yaşayan bir güzel insandı… 
     Ne yapalım ki bu yılda Mart ayı yine hüzün yağmurlarıyla sırılsıklam etti bizi... Ne gelir elden, âhireti dünyaya tercih edenler, fânî nîmetlerin başında bir yudum su içmektense Kevser dolu şadırvanlarda kanmayı gâye edinirler...  
     Hüseyin Aras da; bizlere -Gâlip Erdem Ağabeyimiz ve Muhsin Başkan gibi-  bir Mart acısı daha yaşattı, o da hâl diliyle; 
“Bu dünyadan gider olduk,
Kalanlara selâm olsun.
Bizim için hayır duâ
Kılanlara selam olsun.”[ Yunus Emre, Yunus Emre-Güldeste, 194] 
     dedi ve rahmetli Abdurrahim Karakoç’un bir şiirinde ifâde ettiği üzre; 
     “Artık ne kar yağar, ne ben üşürüm,
Ne de saçlarımı dağıtır rüzgâr… 
Sağ iken bir günde bin kez ölürdüm, 
Şimdi ölüm yoktur, ölümsüzlük var…”
     diyerek rahmet-i Rahmân’a kavuştu... Vatan-ı aslîsine vâsıl odu... 
     O, Hakk’a kavuşmanın nûruyla bayram ederken, bizleri hasretin acısıyla mahzûn bıraktı... 
    O,  bir daha âhirette buluşuncaya kadar hep hayır dualarla yâd edeceğimiz gerçek bir gönül dostuydu... 
     Hüseyin Aras Kardeşimiz’in; kabri nûr, rûhu şâd, makâmı âli, mekânı Cennet olsun. Cenâb-ı Allah onu; Efendimiz’e komşu eylesin, kandım diyene kadar rahmet etsin. 
     Yüce Rabbimiz, onun bu dünyada çektiği bütün sıkıntıları seyyiatına keffâret kılsın. 
Âilesinin, sevenlerinin, bütün gönül dostlarının ve Türk Milleti’nin başı sağ olsun…
     Necip Fâzıl’ın ifâdesiyle; “Güzel atlara binip giden” bu “Güzel insan”a, Yahyâ Kemâl’in bir beyitiyle “vedâ” ediyoruz:
    “Tekrar mülâkî oluruz bezm-i ezelde;
Evvel giden ahbâba selâm olsun erenler…”[ Yahyâ Kemâl Beyatlı, Eski Şiirin Rüzgârıyle, Vedâ Gazeli, 79] 
  Ve sözün bittiği yerde İlâhî Kelâm başlar:
     “..Küllü nefsin zâigatül mevt..” [ Enbiyâ, 21/35; Ankebût, 29/57; *“..Her nefis ölümü tadacaktır..”]*  
“..İnnâ lillâhi ve-innâ ileyhi râci’ûn..”[ Bakara, 2/156; *“..Biz şüphesiz (her şeyimizle) Allah’a aitiz ve şüphesiz O’na döneceğiz..”   ]*  
  El Fâtiha...