El gibi sıraya katışamadım,
Evlat oldum elden tutuşamadım,
Anam, babam öldü yetişemedim,
Köyüme çok uzak yolun Almanya
* * *
Diyor mekanı cennet Ozan Arif. Gurbet ancak bu denli derin ifadelerle anlatılabilirdi Sevgili Yozgatlılar.
Gurbet topraklarının bir evladı olarak elime kalemi aldım bugün.
O kalemden dökülenler sizin, bizim, en yakınımızdaki komşumuzun, eş, dost akrabanın yaşadığı duygularını yansıtıyor.
Anadolu’da yaz güneşi, sadece toprağı, ağaçları, kırları, börtü böceği değil, insanımın gönlündeki gurbet mevsimini de başlatıyor.
Gurbet şehri Yozgat.
Bakarsanız Anadolu’nun her yanı gurbet yüklü.
Hayatta kalmanın en zor ama kestirme yollarından bir tanesi oldu yıllar yılı gurbet.
Kestirme ama en acı yollardan bir tanesi.
* * *
Yaz sıcakları bir gurbet yolculuğunun da habercisi doğduğum topraklarda.
Kimi sınırların içinde kimi sınırlar ötesinde bir dünyada yıllar yıllar önce çekip gitmişler, gitmek zorunda kalmışlar.
Bir bavul bir de hasreti katık edip çıktıkları yolculuğun geri dönüş zamanı imkanı mukabilinden.
İlk kuşak, sonrasında onların çocukları gurbet yolculuğunun en acı müsebbipleri.
Yardan, yarenden ayrı bir dünyada mezardakine bile hasret dolu yüreklerin hikayesini de temsil ediyor her yaz.
Yokluk ve çaresizliğin insan hayatına yaşarken pranga vurduğu yıllardan bugünlere.
O zaman dilimini yaşayanlara dokunsak da dinleyebilsek anlattıklarını, gönül dünyalarından dökülenlerin birazını toplayabilsek. (İnşallah yurt dışında, gurbette yaşayan hemşehrilerimizle ilgili çok önemli projemiz var. Sınırların ötesindeki dünyalara dokunmak için gideceğiz çok yakında…)
* * *
Gurbete ömrünü vakfetmiş bir Anadolu dünyası.
Gurbete yarınlarını bağlamış ve ne vakit dolacağı belirsiz dünyalarda kim bilir kaç can feda oldu. Ve kaç can yaşarken aslında toprak altındaki duygulara gark olmuş.
Yaz mevsimi Anadolu’da gurbetin de adıdır.
Toprağı ısıtan güneş o toprağa hasret dünyaları da ısıtır.
Ozan Arif’in şu dizlerine bakar mısınız:
Ne çıkardın beni ne de batırdın,
Emeğimi yiye yiye bitirdin,
Gençliğimi benden aldın götürdün,
Bana mı kalacak malın Almanya?

Yıllar var hasretim, yârana dosta,
Isıcak bir çorban görmedim tasta,
Sana sağlam geldim, eyledin hasta,
Zıkkım olsun paran, pulun Almanya.
* * *
Ozan Arif, yıllarca mahkum kaldığı, mecbur kaldığı Almanya’dan bakmış gurbete.
Avrupa’da, dünyanın farklı diyarlarında kaç Anadolu insanı yaşıyor gurbetin sessiz çığlıklarda.
Bavullarına yükleyip gittikleri acı gurbetten şimdilerde aynı bavullara tatlı çikolatalarla geldiklerine bakmayın siz. Her tatlı ikramları aslında acı mücadelelerle kazanılmıştır.
Bugün ülkemizin ekonomisine can suyu katıyor varlıkları. Özlemini duydukları ata topraklarına bereketi de getiriyorlar hasret dünyalarında.
Gurbetçi ve dahi Almancı diye anılsalar da onlar bu dünyanın güneşi yazları birkaç aydan ibaret yaşayan hasret dünyaları.
Ne diyeli hayırla gelen yaz güneşinin gurbet kuşları.
Yolunuz da açık olsun dünyanız da.
Son söz yine Ozan Arif’ten olsun:
El gibi sıraya katışamadım,
Evlat oldum elden tutuşamadım,
Anam, babam öldü yetişemedim,
Köyüme çok uzak yolun Almanya