Bu topraklarda yetişmek için önce toprağa düşmek gerekir azizim.
Bal arıları mı getirir, deli bir rüzgar esintisi mi toprağa bilinmez.
Bir hakikat var ki o da toprağa düşmekle başlıyor yetişmenin ilk adımı.
Yozgat topraklarında, Bozok Yaylası’nda yetişip boy vermek için sadece güneş ve yağmurlar yetmiyor vesselam.
İstikameti meçhul ırmaklara düşmeden, deli rüzgarların girdabında başka diyarlarda boy vermeden öz diyarında yetişmekten bahsediyorum.
Bu topraklarda yetişmek, kök salıp boy vermek zordur hemşerim.
Yalçın kayalar karşılar topraktan önce…
Ya o kayaların arasında toprağa ulaşmak adına bir şansın olacak ya da deli bir rüzgar ansızın toprağa itekleyecek.
Patikadır bizde yollar.
Pıtıraklar, çalılar, dikenler, engebeler karşılar sizi toprağın bereketinden önce.
Tek başına güneş ve yağmura fırsat yoktur her zaman.
Savrulmadan, dağılmadan toprağa düşmenize müsaade etmez toprağın yüzünü kaplamış çalı çırpı.
Bir kaya sertliği de çıkabilir bahtınıza, bir pıtrak dikeni de.
Yozgat’ta yetişip, kök salabilmek için toprağa ulaşmak zordur biraz.
Bakmayın biraz dediğime, toprağı dar eder bir tohumla her metrekaresi bitecek, yok olacak, yer kalmayacakmış gibi!
Bir karna sığdı da dünyaya sığmadı denir ya insanoğlu için,
İşte bu topraklara sığmaz olur bereket tohumları.
Dar gelir, zor gelir, imkansız gelir öz topraklarında yetişmek.
Biraz güneş, biraz yağmur yeter de artar bir tohumun toprakta boy, derinlere soy verebilmesi için. Ama müsaade etmez o yalçın kayalar, taş parçaları….
Hasbelkader toprağa düşmeye görsün tohum. Yetişen her filiz bizdendir, bizim gibi, bize benzeyen.
Toprağına güç verir!
Gölgesi yeter, varlığı yeter, oluşu yeter.
Bizim topraklarda yetişenin lezzeti de bizim topraklar gibidir kıymetini bilene.
Bu topraklara düşmesine izin vermediğimiz o tohumları, yaylasının kuş sesine, soğuk pınarların serinliğine, güneşin kızıllığına hasret koyan o büyük kayalar, oldukları yerde ağardıklarını zannederler kararan çehrelerinden habersiz.
Kuruyan her tohum, istikameti bilinmez ırmaklarla bu diyarlardan kopup giden her tohum bu diyarları boz bıraktı. Bizden yetişmez oldu koca çınarlar, ladinler, kayınlar ve hatta meşeler.
Sahipsiz bırakma pahasına bereketine kaya oldu, pıtırak oldu, diken oldu, çalı çırpı oldu bizden olanlar.
En çok da bizden olanların acıttığı canları kaybettik.
Ve bu gün ne güneş ne de yağmur can vermeye yetmiyor yeni tohumlar için. Pıtırakları mı temizlemeli istikameti meçhul ırmaklarla mı çekip gitmeli.
En kıymetli tohumlar sert yamaçlarda yetişir mi ya, bizim diyarlarda zor da olsa yetişen her tohum her yeni filiz bu topraklar umut olacak.
Hülasa toprağa düşmüyorsa tohum gönüllerde yeşermeli, tüm çehresi kararmış kayalara inat.