Allah kelâmı Kur’anın dünyamızı aydınlatmaya başladığı bir mevsimi idrak ediyoruz. Kur’an Rabbimiz teala tarafından bizlere uzatılmış sağlam bir ip, insanlığın önüne açılmış zengin bir sofradır. Bu sofradan herkes aklı, imanı, idraki, bilgisi ve ilgisi oranında istifade etmektedir.
Kur'ân'dan istifade aynı zamanda ondan istifade etme yöntemini bilmeye de bağlıdır. Zira ayetler, göz ve kulak yoluyla öze yani akıl, kalp ve idrake iner, oradan da davranışa doğru bir yol izler ve bu şekilde tüm benlik ve bedeni aydınlatır. Bu aydınlanmayı kalıcı kılmak için ayetler üzerinde tefekkür ve tedebbür etmekte çok önemlidir. Şu ayet-i kerimeler bu gerçeğe dikkat çeker: “ Bu kur’an, âyetlerini düşünsünler ve aklı olanlar öğüt alsınlar diye indirdiğimiz mübarek bir kitaptır.” (38/29) “Biz onu, Kitabı, insanlara dura dura okuyasın diye âyet âyet, sûre sûre ayırdık ve onu peyderpey indirdik.” (17/106) “Rasûlüm Sana vahyedilen Kitab'ı oku ve namazı kıl. Muhakkak ki, namaz, hayâsızlıktan ve kötülükten alıkoyar. Allah'ı anmak elbette ibadetlerin en büyüğüdür. Allah yaptıklarınızı bilir.” (29/45) Bu gerçekten hareketle Kur’an, yavaş yavaş ve üzerinde düşünüp tefekkür ederek okunmalı, zaman zaman meal ve tefsirlerine de müracaat edilerek anlama çabası içerisinde olunmalıdır. Bunu müteakip ise davranışlara yansıtılmalıdır.
Kur’anı okumak, üzerinde tefekkür edip anlamaya çalışmak ve onunla amel etme çabası içinde olmak aynı zamanda, en büyük zikirlerden birisidir. Bu zikri sürekli kılıp, Allah teala ile beraber olmayı başaranlar ise şeytanla aralarına mesafe koymuş olurlar. Kimde Allah’ı zikretmekte gaflete düşerse, doğru yoldan sapmış ve şeytanla arkadaşlık etmeye başlamış olur. Allah teala bu duruma karşı şu uyarıyı yapar: “Kim Rahmân'ı zikretmekten uzak yaşarsa, biz ona yanından ayrılmayan bir şeytanı musallat ederiz. Şüphesiz bu şeytanlar onları doğru yoldan alıkoyarlar da onlar, kendilerinin doğru yolda olduklarını sanırlar. O şeytan dostu kimse, en sonunda bize gelince dünyada yarenlik ettiği arkadaşına: Keşke benimle senin aranda doğu ile batı arası kadar uzaklık olsaydı, sen ne kötü bir arkadaşmışsın! Der.” (43/36,37,38) Kur’anın inzal olduğu, semamızın kur’an tilavet sadalarıyla şenlenip süslendiği, şeytanlara gem vurulup cennet kapılarının açıldığı, imsak vakti girince nimetlerden el çekmenin, iftar vakti girince nimetlerden istifadenin, uyku vakti gelince uyumanın ibadet olduğu yani günün yirmi dört saatinin ibadete dönüştüğü bir bereket, mağfiret ve huzur iklimini idrak ediyoruz. Her iyi ve güzel davranışımızın dahası kötülükten uzak kalmamızın bile sadaka, her bir sadakanın mükafat ve miktarının da Rabbimizce takdir edileceği müjdesinin verildiği bir ikram ve ihsan mevsiminden. Ebu Hüreyre (r.a)’ın anlatımı ile: "Hangi evde Kur'an-ı Kerim okunursa, orada bolluk, bereket çoğalır, seytanlar uzaklaşır ve melekler oraya hücum eder. Hangi evde Kur'an okunmazsa, o evde darlık, sıkıntı ve huzursuzluk baş gösterir, rahmet melekleri oradan uzaklaşır ve şeytanlar da orayı istila eder.” (İhya c.1 s.776)
İşte böyle bir İkram mevsimini fırsat bilerek, “o kadar yoğun işin arasında vakit bulamıyoruz, gece geç vakitlerde eve yorgun olarak geliyoruz, daha sonra yaparız” vb. türden aldatıcı ve saptırıcı gerekçelere sığınmadan aile yuvalarımız başta olmak üzere iş ortamlarımız ve çevremizi Kur’anın huzur veren iklimi ile buluşturalım. Bu ayı fırsat bilerek yürüyen Kur’anlar haline gelelim. Kur’an okuyalım, Kur’an düşünelim, Kur’an konuşalım. Sözü Kur’ana verelim bizlere O konuşsun, O uyarsın, bizleri arzuladığımız cennetle O müjdelesin.