Aydın: Okumuş, tahsil görmüş, aydınlanmış, bir takım fikirlerle donanmış, bir takım yeniliklerin farkında olan insan demektir.

Aydın: İçinde yetiştiği toplumun bir ferdi olduğunu unutmayan, o toplumun dert ve problemlerini yine o toplumun inanç ve gelenekleri içerisinde hal ve çözümler arayan insan demektir.

Aydın: Kendinden başlamak üzere içinde yaşadığı toplumun içinden çıkamadığı konulara kafa yoran ve o konulara çözüm arayan insan demektir.

Beyaz gömleği giyip kravatı takındıktan sonra okumuşu halkından ayıran tek şey şekil olmalı yani üzerindeki elbise olmalı. Aydın fikir, düşünce ve inanç yönünden halkı ile ayrı düşmeyen insandır.

Okumuşu halkından ayıran şey, halkını geri, görgüsüz, cahil görmek olmamalıdır. Okumuşun halktan ayrıldığı yer, halkının hizmetkârı olması onun için çalışıp çabalaması olmalıdır.

Halkın tahsili yeterli olmayabilir. Teknik konuları bilmeyebilir, bazı şeyleri düşünemeyebilir, halkın gücü yetmeyebilir, halk bilgi ve görgüsü itibariyle dar çevrede kalmış ve ufku yeteri kadar geniş olmayabilir. Aydın halkının eli, kolu, kulağı ve gözü olmalı, bir aydın olarak kendisi aydınlanmalı ve halkının da yolunu aydınlatmalıdır.

Okumuş, okumak için köyünden, kasabasından ayrıldıktan sonra fikren ve zikren köyüyle kasabasıyla bağını kopartmamalıdır. Kendini bekleyen, kendinden hizmet bekleye insanların olduğunu unutmayan okumuş insana ancak aydın denmelidir.

Aydın, kendi dokusu, kendi rengi, kendi tavrı, kendi kokusu ve kendi rengi olan ancak bu kendi olan şeylerin de milleti ile aynı yönde olması gereken insandır.

Kendi dokusu, rengi, tavrı, kokusu ve kimliği olmayanlar; Sürekli kendilerini başka bir yere göre konumlandıranlardır.

Bir insan kendisi olmayınca kendi milletinden olmayınca, bu gün bir başkası, yarın bir başkası, öteki gün ise daha bir başkası gibi olur. Başka fikirlerin ve başka milletlerin menfaatlerine göre hareket eder.

Başkası gibi olmak, başkasına özenmek-benzemek, başkası gibi hareket etmek insana ne kazandırır. Maymunlar taklit ederler, kendinden başkasını, daha çok da insanı taklit ederler. Ancak maymunlar ne kadar iyi taklit ederlerse o kadar çok sevilirler. İnsanoğlu için durum aynı değildir.

En nihayet onlar maymundur işleri taklit yapmaktır.

İnsanoğlu ise insandır. Maymun değildir. Bir başkasını çok iyi taklit ederek ancak iyi bir maymun olunabilir.

Maymunlar da insan yerine geçmezler.

İnsanoğlu, mensubu olduğu milletine ve halkına yabancı gibi davranamaz. Davranırsa o zaman bir dünya vatandaşı gibi olur, kendi menfaati nerede, milletinin menfaati nerede onu ayırt etme yeteneğini kaybeder.

Bir kere kendini aydın olarak kabul eden kişi; Ben kimim, hangi ülkenin aydınıyım. Daha sonra da biz kimiz? Diye sorması ve düşünmesi lazımdır.

Ben kimin, biz kimiz? Diğer insanlar arasındaki yerimiz ne olmalı, neresi olmalı?

Diğer insanlardan toplumlardan farkımız ne? Neden ayrı ayrı, boy boy, ırk ırk, millet millet yaratılmışız sorularının sorulması ve cevabının da milli değerler açısından verilmesi gerekir.

Aydının toplumdaki yeri ne, ne olmalı?

Her okumuş, kendini tanımlayıp “biz de milliyetçiyiz-vatanseveriz” diyor ama! Bu gerçekten böyle midir?

Aydınımız kendini fildişi kulelerde, halkını geri, sürü ve aşağıda görürken, başkaları sizi nasıl tanımlıyor, bizi nasıl görüyor?

Bizim sözümüz başkalarının sözünden ve sükûtumuz başkalarının sükûtundan farklı mı? Farklı olmalı.

Bu fark bizi biz yapan değerlerin tekrarından ve sükûtundan başka bir şey değildir.

Biz konuşurken, hareket ederken ve susarken bile “biz” olmalıyız.

Aydınımız, konuşurken, yazarken, hareket ederken ve hatta susarken bile bu milletin kıblesi ile aynı yönde olmalıdır. Bunun aksi muhaldir.

Milli kimlikler mücadeleler sonucu oluşuyor. Mücadelelerde “biz kimiz, nereden gelip nereye gidiyoruz” sorularının cevapları da aranıyor.

Biz kimliğimizi binlerce yıllık tarih boyu pek çok mücadeleler sonucunda oluşturduk.

Bizim kimliğimiz belli, evet belli.

Bizim kimliğimiz “Müslüman-Türk” bu tartışma götürmez bir şekilde belli.

Lakin o kimliğin altı dolu mu?

Şu sokağa bir göz atalım o sokakta geçen herkes “Müslüman-Türk” mü?

Ya da şu sokaktaki insanlar ne kadar Türk, ne kadar Müslüman?

Evet, “Müslüman-Türk” kimliğimizin altını doldurabiliyor muyuz? Ya da ne kadar dolduruyoruz?

Soralım kendimize. Biz ne kadar Müslüman’ız,

Yine soralım kendimize biz ne kadar Türk’üz.

Biz ne kadar bu milletin aydınıyız, Biz ne kadar bu milletin okumuşuyuz.

İçinde yaşadığımız millete karşı sorumluluklarımızı ne kadar yerine getiriyoruz.

Üzerinde yaşadığımız toprağa, gölgesinde serinlediğimiz bayrağa ve mensubu olmakla iftihar ettiğimiz Devletimize olan borcumuzu unutmamalıyız.