Mesleğe başladığım yıllardan bu günlere derenin altından çok sular aktı.
Evveliyata dair birkaç kelam edecek, hatırlayacak olursak; meyve vermeyen ağaç misali çırak yetiştirmeyen ustaları hatırlıyorum.
Kimin kalemi kimin neresinde belli olmayan türden bir süreçten bahsediyorum.
Merdiven altı gazeteciliğin aslında merdiven altında yaşadığı o yıllar. Seçim dönemi açılan yine aynı dönem kapanan, isminin önüne ‘ yeni’, ‘eski’, ‘daha yeni’, ‘daha eski’ gibi ekler konularak çoğaltılan gazeteler.
Şantaj, paralı habercilik, aracılık, çantacılık türünden işlerin İngiliz anahtarı olmuş bir gazetecilik modeli!
Kendi egomanyasında burnundan kıl aldırmayan gazeteci modelleri.
Türkiye’de 4’üncü güç olmuş, iktidarlar kurdurup iktidarlar yıkan basın yapısının Anadolu modelinden bahsediyorum.
O günlerden bu günlere derenin altından çok sular akıp giderken çok da yara verdi yapıya.
Sektörü sadece maddiyat üzerinden kayıplar yaşayan bir model olarak değerlendirmek istemiyorum. Zira bu tür bir yaklaşımın basın-yayın sektörüne yapılmış en büyük haksızlık olacaktır.
Şartların ağırlaştığı bir süreçte elbette ki maddi getiri üzerinden kaygılar da güdüyoruz lakin bir gerçek var ki; maddi kayıpların telafisi zamanla olurken insan kaybının kazanımını telafi etmek bir ömre maloluyor.
Aslında konu öylesine detaylı ve derinlemesine ele alınmalı ki, neresinden tutarsanız mevzuu oradan dal budak veriyor.
Mesleğimiz her şeyden önce bir vebal, sorumluluk, layıkıyla yerine getirenler için manevi bir zenginliği temsil ediyor kıymetini bilene.
1 Nisan’dan itibaren uygulanmaya başlayan ‘İnternet Yasası’ ile birlikte meslekteki yozlaşmaya, kısır gazetecilik modeline yeni bir ivme, hareket, değişim geldi.
BİK, bu anlamda basın sektöründe yeni bir doğuş, reform, rönesans başlattı!
Mesleğin sahadaki yok oluşu ve yozlaşmasının farklı tezahürünü yaşadığımız dijital mecraya bir kimlik oluşturuldu.
Yozgat’ta henüz ayak sesleri duyulan Basın İlan Kurumu’nu; gazeteler kapatan, birleştirmeye zorlayan, sürekli ceza kesen despot yapı olarak lanse etmeye çalışanların aslında yeniliğe ayak direyenler olduğunu çok çabuk anladık.
Henüz valilik bünyesinde olmamıza rağmen İstanbul’da Genel Müdürlüğün kapısından girdiğimde niyetim Basın İlan Kurumu’nu tanımak, oluşturulan korku algısının hakikatine dokunmaktı.
Onlar Yozgat’a gelmeden ben onlara ulaşmıştım.
Ve her şey tam da tahmin ettiğim gibiydi; BİK aslında sektörün can çekişen yapısına can suyu veren, yenileyen, garantör olan bir yapının ta kendisiydi. O günden bu güne sürekli bağlantıda kaldık!
BİK’i o günden sonra mesleğimin garantörü olarak gördüm.
İnternet yasası ile birlikte oluşan süreçte; siyasi baskılara, yönlendirmelere karşı duran.
Yönetmelikleri, yasalarına olduğu gibi ilkelerine de sonuna kadar sahip çıkan.
Merdiven altı internet haberciliğini önünde sıra dağlar gibi dururken bu işe emek veren, alın teri döken, ekmeğinin ve haberciliğin yarınlarına yatırım yapanların yanında olan.
Gece-gündüz demeden çalışanla, BİK’in uyum sürecinde sunduğu desteği ‘kısa günün karı’ olarak görenlere fırsat vermeyen!
Siyaset üstü duruşla Anadolu basınının tümünü kucaklayan, bunu yaparken de adaleti sağlamada terazisi şaşmayan bir yapı olarak tanıdım.
Tüm bunların karşısında Yozgat’tan Çorum’a, oradan Tokat’a Trabzon’a, hülasa Ankara’ya uzanan silsile de internet yasasını mandacı bir zihniyetle ‘devletin malı deniz’ hesabından gören basın kuruluşları yok mu?
- Emek ve alın terinden değil de bot trafiğinden medet umanlar,
- Hiçbir kriteri yerine getirmediği halde siyasi yakınlıklarını, siyasi taraftarlıklarını kullanarak ilan hakkı almaya çalışanlar (Bazı illerde bu şekilde ilan aldığı iddia edilen yayın organları olduğu iddia edilse de BİK’in böylesine bir duruma müsaade edeceğine, boyun eğeceğine inanmıyorum.)
- BİK’i siyasetin gölgesinde bırakmaya çalışanlar,
- İnternet Yasası’nın sağladığı imkanları ‘devletin sunmak zorunda olduğu bir hak’ olarak görenler,
- Yasayı son güne kadar umursamazken, işler ciddiye bindiğinde çığırtkanlıkla internet sitesini vasıf almaya çalışanlar,
- Sektörün merdiven altında kalmakta ısrar ederken yağ misali suyun üstüne çıkmaya çalışanlar,
- Çalışanın hakkını, milletin doğru haber okuma hakkını, milletin meslek üzerindeki hakkını görmezden gelenler yok mu?
Var! Olacaklarda. Bu süreçte başta genel müdürlük olmak üzere bölge müdürlüklerinin ortaya koyduğu duruşun hakikatin ta kendisi olduğuna inanıyorum.
Anadolu basınının yarınları adına, bir emeğin karşılık bulması adına, hem BİK’e hem de biz basın mensuplarının omuzlarında ciddi bir sorumluluk olduğunu düşünüyorum.
Mesleğim, meslektaşlarım adına Basın İlan Kurumu’na güveniyor, tuttuğu ışığın süreci yenileyen sektörün reformu olarak görüyorum!