Nerde kalmıştık? Aa evet içli köfte…Siparişler gelmeye başlamıştı. İçli köfte, mantı, kurabiye…Ama elbette bununla sınırlandırılmamalıydı zamanlar şeker hamuru böyle bilinmiyor elbette, bulunmuyor da. İlk olarak çocuklarımın doğum gününde denemiştim. Lokumdan şeker hamuru yaparak, ellerim boya içinde, şimdiki gibi kalıplar olmadan…Tam iki gün uğraştım. Dışardan hemen yapıldığı düşünülen pastalar ne kadar da zor gelmişti. Yok dedim uğraşılmaz bununla. Sonra tek düze bir iş yapmak istemediğimi fark ettim, farklı olmalıydı. Çok güzel şeyler yapabilirdim. Öyle de oldu.
Şeker hamuru Yozgat’ta satılmadığı gibi, şimdiki kadar internette de revaçta değildi. Bir toptancı buldum, adamdan şeker hamur alabilmek için tabiri caizse tüm Yozgat’ı gezmek zorunda kaldım. “Şuradayım” diyor, oğlumu bebek arabasıyla ite ite gidene kadar başka bir yere gitmiş oluyor. Sonunda denk geldik, aldım, hava çok sıcak…İki kilo şeker hamurum vardı artık, kaldırıma oturdum nasıl ağlıyorum…
Şu anki pozisyonuma gelmem için çok emek verdim, çok yoruldum, üzüldüm. Dışarıdan bakınca basit gelen her şeyin aslında ne kadar kıymetli olduğunu anlıyorsun çaba sarf edince… Şu an her şey elimizin altında. Bir telefonla istediklerimiz kapımıza geliyor. Belki de bu yüzden kıymeti yok artık sahip olduklarımızın…
An itibariyle Yozgat’ta 72 kadın var evden pasta yapan…Örnek alarak başlayan, zorlanıp bırakan, destek ve fikir isteyen...Ben başladığımda kimseden alamadığım desteği, şimdi bu işi yapmaya, ayaklarının üstünde durmaya çalışan tüm kadınlara verebildiğim, faydalı olabildiğim için çok mutluyum. Pes etmeden yürüdüğünde, önüne çıkan zorlukları göğüslediğinde çıkan güzel sonuçların vücut bulmuş hali karşılarında olduğu için benim başladığım günkü Pınar’dan bir adım öndeler.” O yaptıysa bende yaparım” diyerek gücünün farkına varan tüm kadınlara selam olsun…