Odgurmuş: Marksist olarak bilinen herhangi bir ünlü sanatçının ölümünü müteakip pek çok şey yazılıyor çiziliyor. Hatta bizim mahalleden dahi bunlar hakkında övgüler dizenler oluyor.

Ögdülmüş: Evet bir sanatçının ölümü üzerine ben de bir yazı kaleme almıştım. Bu sanatçı olarak bildiğimiz kişilerinçoğu Marksist bir dünya görüşünü benimsemiş ve buna paralel olarak da her Marksist gibi Devlete, Millete, Dini hayata ve tüm icraatlara karşı da bir duruşu vardı. Bu konuda arkadaşları ile birlikte açıklamalar yapmış, beyanatlar vermiş oldukları görülüyor. Bu sanatçıların ölümünü müteakip ardından yas tutan tüm Marksistler sanki o Hristiyan birisiymiş gibi, “Allah rahmet eylesin” demek yerine “ışıklarda uyusun, toprağı bol olsun, devrimciler ölmez” gibi bildik sloganları tekrarlıyorlar. Devrimcilerin asla ölmeyeceğini, devrimlerine devam edeceklerini sanatçının yoldaşları tekrarlayıp duruyorlar.

Odgurmuş: Haberlerde söylenmişti. Bir sanatçı kansermiş. Ölmeden önce hatta haddini aşan cümleler sarfetmiş çok iddalı bir şekilde “97 yaşına kadar ölmeyeceğim, gericiler sevinmesinler” demişti.

Ögdülmüş: “Evet o ölümsüzdür, ölüm denilen şey neyse o gericilerin kendilerini teselli etmek için uydurdukları burjuva uydurmasıdır. Devrimler ölmez, devrimciler asla ölmez. Bak Lenin, Stalin, Mao, Fidel, Che Öldüler mi, tabii ki ölmedi başka bir yere gittiler ve orada devrim çalışmalarına devam ediyorlar” gibi düşünceler taşıyorlar ve bunları da dar çevrede ve internet sitelerinde dile getiriyorlar. Hatta şöyle de düşünmüş de olabilirler: “Tabiat onların kanına devrimcilik virüsü yüklemiş o yüzden devrimciler ölmeden sürekli devrimlerine devam ederler. Orada ya da burada, her nerede olurlarsa olsun onların devrim ateşi asla sönmez. Onları öldü diye toprağın altına koyanlar her zaman yanılırlar. Onları siz toprağın altına koyarsınız ve üzerine tonlarca toprak örtersiniz ama onların devrim ateşi bir başka zamanda, bir başka yerden petrol olarak çıkar, doğalgaz olarak çıkar, kaya gazı halinde çıkar ve devrim ateşini yine de yakarlar”.

Aman efendim şimdi siz neler söylüyorsunuz diyebilirsiniz. Haklısınız. Onların hayalî mantıklarına göre “Devrimciler Ölmez”se o zaman çalışmalarına devam ediyorlar demektir. Mantık onların kendi mantığı. Gerçi bu güne kadar Ne büyük usta Marks, ne Lenin, ne insan kasabı Stalin, ne de halk düşmanı Mao hiçbir yerde görülmemiş, ölmediklerine dair bazı işaretler dahi göstermemişlerdi ama Marksist mantık böyle diyor, böyle inanıyorsa dedikleri ve inandıkları şeyler elbet doğru(!)dur.

Şimdi biz onların mantığına göre bakacak olursak ölüp toprağa gömülen ve üzerine belki de tonlarca toprak atılan devrimciler ölmemişlerse, yaşıyorlarsa o zaman. “Gaz olarak, petrol olarak, kaya gazı” olarak geri dönüyorlar demektir. Aslına bakarsanız; ”Yiğidi öldürüp hakkını inkâr etmemek lazımdır” ki biz de haklarını teslim edelim, belki de evde yaktığımız gaz’da bu devrimciler yaşıyor olabilir mi diye sormadan da edemiyoruz. Ne demek şimdi bütün bunlar diyeblirsiniz.

Dikkat buyurun: Ne diyorlar “devrimciler asla ölmezler”. O zaman ne yaparlar? O zaman demek ki onlar şekil değiştirirler, toprağa girseler bile onların girdiği topraktan her zaman hayat fışkırır. Gibi bir çıkarım yanlış olmasa gerek. Şimdi bu Marksist ölmüşün geride kalanları o devrimciler için giderken arkalarından ne diyorlar; “Işıklar içinde yatsın” diye özenle neden dilekte bulunuyorlar. Ve bu durumu alaya alanlar içinde “Sizin gibi gerici ve faşistler bu gibi durumları ve buradaki ince espriyi anlayamazlar. Biz onlar için “ışıklar içinde git, ışıklar içinde yat” derken, yattıkları toprağın hayat bulması için biliyorsun güneşe ihtiyaç var fakat oraya güneş götüremeyeceğimize göre en azından ışıklar götürüyor ve onların toprağından hayat fışkırmasına biraz da olsa yardımcı olmaya çalışıyoruz.” Diye de düşünmüş olabilirler.

Odgurmuş: Efendim, konu nereden nereye geldi, Bilirim ölülerin ardından iyi dileklerde bulunulur, iyi şeyler temenni edilir, Eğer Müslümansa “mekânı cennet olsun“ denir. Müslüman değil Hristiyan ise “toprağı bol olsun” denmez mi?

Ögdülmüş: Ben de okuyup görüyorum. O ölenin ardından gazetelerin yazdığına göre bazı kimseler onun için “toprağı bol olsun” temennisinde bulunmuşlar, bazıları ise “ışıklar içinde yat“ demişler. Yani “toprağı bol olsun” derken üzerine daha çok toprak atılsın, tepe gibi yığılsın mı demek istiyorlar, yoksa o ölen kişi Hristiyan dinine mensup birisi miydi diye insan düşünmeden edemiyor. “Işıklar içinde uyusun” derken de acaba mezar karanlık olursa da o kahraman! Devrimciler karanlıkta korkar diye mi böyle diyorlar bunu da pek anlama imkânı yok. Aslında bana göre de Devrimciler karanlıklardan korkmazlar. Hatta bildiğimiz kadarıyla devrimciler karanlıkları ve karanlık işleri severler ve karanlıklardan da korkmazlar sanıyorum.

Odgurmuş: Burada üzücü bir durum var. Marksist ve ateist olduğu bilinen birine bizim mahalleden de övgüler diziliyor olmasına ne dersiniz?

Ögdülmüş: Evet maalesef bazı Milliyetçi olarak bildiğimiz insanlar da ölen ve Marksist olarak bilinenlere güzellemeler yapıyorlar. Bakın şu sözler bir milliyetçinin kaleminden dökülüyor. “onda kendimi buluyordum. Onu bu yüzden seviyordum. İkimizin de itirazı vardı düzene, Zaten düzendeki adaletsizlik akılsızlık ve ahlaksızlığa ya bir devrimci ya da bir ülkücü itiraz edebilirdi bu ülkede… Bu itirazı göze alabilecek yüreği beden, kadar güzeldi. Beni ona bağlayan buydu Makina mühendisiydi fakat hiç mesleğini yapmadı, onun ruhu sanata yatkındı, o eser sunmayı ve medyayı kullanmayı daha kutsal buluyordu evine ekmek götürmekten, işte bu beni ona bağlamıştı. Çünkü sıradanlığı kabul etmeyecek kadar yürekliydi” Marksist olarak bilinen birine bu kadar hayranlık duyan bir milliyetçiye rastlamış olmak da herhalde bizim talihsizliğimiz. Bir milliyetçi Marksist olarak taban tabana zıt olduğu bilinen birine neden övgüler dizer. Burada bir yanlışlık olmalı, biz okuduğumuz kitapları ya yanlış okuduk ya da yanlış anladık. Ya da karşımızdaki kişi Marksist değilmiş.

Bu romantik yaklaşım bizim için asla kabul edilir bir yaklaşım değildir. Bu cümlelerin altına imzasını 10 kere atacak bir takım Marksistler çıkabilir. Onlar da yıllardır bunun için, yanı kendi şöhretlerini bizim gibi saf insanlara da kabul ettirmeye uğraşıyor, bizi de kendilerine benzetmek için çalışıp duruyorlardı.

Meğer bizimkilerde onlar gibi düşünüyorlarmış, aynı gerekçelerle düzene karşı savaşıyorlarmış da bizim haberimiz yokmuş.

Odgurmuş: Bu biraz da sol sevicilik ya da hayranlık değil mi?

Ögdülmüş: Sol sevicilik, sok hayranlığı, solu taklit etme gibi durumlar bir müddetten beri Milliyetçilere musallat olan bir hastalıktır. Benim bildiğim pek çok kişi var ki söylemleri ve fikirleri büyük çoğunlukla sol söylem olduğu halde onlar kendilerini hala milliyetçi sanıyorlar. Zaten bazen düşünüyorum Türk Milliyetçisi olarak bilinen pek çok kişinin giderek sola doğru kaydığını görüyor olmak elbet üzücü bir durumdur. Pek çok kişi Marksist –sol olarak bilinen yazarları okuduğu gibi, pek çok yazar da Marksistlerin temel stratejileri olan “eleştiri geleneği” ni Marksistlerden daha hızlı bir şekilde benimsemiş oldukları görülüyor. Mesela Marksistlerin iktidarlara getirdiği tüm eleştirileri aynen kullanıyorlar., ve uyguluyorlar. Marksist mantık “Mevcut iktidarı el birliği ile devirelim, daha sonra ne olursa olsun. İktidar gitsin de isterse Türkiye batsın. Ya da biz sizinle kozumuzu sonradan paylaşırız.” Marksist düşüncede olanlar bunu böyle söyleyebilirler, Milletini seven ve onun uğrunda fedayı can eden insanların aynı gerekçelere dayanmaları yanlış bir tutumdur.

Aslına bakarsanız, Milliyetçiler kimseye benzemezler, onlar vatanları, milletleri için çalışırlar. Birkaç kendini bilmez, fikirlerini oturtup olgunlaştıramamış ve de hatta Türk Milletinin büyüklüğüne yeteri kadar inanmamış bazı kişiler çıkabilir. Onlarda zamanla Türk Milletinin büyüklüğüne inanacak ve hatta titreyip kendilerine döneceklerdir. Onlara son olarak İbn-i Haldun’un şu sözünü hatırlatmak isterim. “Yenilgi taklitle başlar”.