Ne çok muhtaçmışız meğer!
Akrabalığı, dostluğa, komşuluğa, insanlığa,
Ne çok uzak kalmışız meğer!
Sosyal medyada yediğimiz içtiğimizi, en afili kıyafetleri, fiyakalı otomobilleri kısacası görsellikleri ile renklendiğini zannettiğimiz hayatımızı paylaşmaktan insanlığımızı paylaşmaya ne çok ihtiyaç duyuyor muşuz!
Paylaşmanın aslında insan olmanın temel taşı olduğunu, o taşın oynadığı yerde biraz niyet biraz da güçle pekişmesi gerektiğini anlamak için korona virüsü yetti de arttı.
E, kolay mı can korkusu!
Şaka maka can acıtıyor.
Şükürler olsun ülkemizde ölüm vakaları yaşanmadı ancak devletimiz her türlü olumsuzluğu düşünerek hareket ediyor.
Bunların içerisinde en üzüntü vereni camilerin vakit namazlarına kapatılması ve Cuma namazları yerine evde öğle namazı kılınacak olması. Camide bir araya geliyorduk o da bitti.
Her ne yaşanıyorsa bize, insanlığımıza ve yaşadığımız dünyaya derin ve bir o kadar manalı bir mesaj içeriyor.
Yozgat’ta belediye başkanları, kamu kurum yöneticileri, özel sektörler, STK’lar korona virüsü ile mücadelede elinden geleni yapıyor.
Peki ya bizler!
Sabah gazeteye geliyorum, günaydınla başlayan sohbetin ikinci cümlesi korona virüsü.
Bu tür durumlarda çok fazla duygularını dışarı yansıtan bir insan değilimdir. İçimde fırtınalar kopsa da dışa dingin sular misali görüntü veririm.
Korona Virüsü denilen insanlığı hizaya sokan, insanlığımıza varlık şuurunu hatırlatan o melun hastalığa karşı da biraz dingin duruyorum.
Çok fazla panik olmak yerine, o virüsün bize neler kazandırdığına bakmak gerekmiyor mu?
Temizlik, dostluk, akrabalık ve her şeyden önemlisi aile olmanın manasını hatırlattı.
Hiç tanımadığımız insanlara uyarı mesajları gönderiyoruz, yolda gördüğümüz, tanıdığımız/tanımadığımız insanlara aman ha dikkat diyoruz.
Kimse ölmesin, o hastalığa yakalanmasın, yakalanmasın ki bizlere, yakınlarımıza, sevdiklerimize bulaştırmasın.
Çoğumuzun günü evine kapanarak geçirme gibi fırsatı yok. Hiç olmaz ise çocuklarımız evde daha korunaklı olsun diyoruz.
Onlar için sağlıklı olmak, dikkatli olmak, detaylı düşünmek zorundayız.
Bu süreci de atlatacağız elbet, bu günler de geçecek. Tüm mesele nelerle gelip geçtiği.
Ruhumuzda hangi izler nakşedip, yaşantımıza neler kattığı.
Önce sağlık, daha sonra da giderek sanallaşan dünyamıza gerçekçilik kazandırmasını temenni ediyorum.
TERBİYESİZ MESLEKTAŞIM
Genellikle bizler yaşarız mağduriyetleri toplantılarda, programlarda, mitinglerde.
Bakmayın siz Kıymetli Basın mensupları tarzından söylemlerin programlarda yüzümüze karşı zikredilmesine. Adet yerini bulsun türündendir süslü söylemler.
Bir basın mensubu olarak makyajlı sözlere, iltifatlara takılmamak gerektiğini yıllar yıllar öncesinden keşfettim.
Şunu biliyorum ki, kim ne kadar değer verirse versin yaptığımız görev, üstlendiğimiz misyon öylesine önemli ve muhteviyatı zengin ki! Tüm mesele neyi nasıl gördüğünüzde.
Sağlık Bakanı Fahrettin Koca ile kurduğu diyalogla, daha doğrusu dengesiz ifadeleri ile kamuoyuna yansıyan terbiyesiz meslektaşımıza buradan sitemlerimi göndermek istiyorum.
Tamam, basın mensupları yaşadığımız toplumun çok da kıymet verilen tabakasında değil, lakin ne olursa olsun hiçbir basın mensubu her şeyden önce insan olarak karşısındakine, yaşça büyük biri var ise karşısındakine, bir devlet büyüğü varsa karşısındakine hoyratça ve hesapsızca ifadeler kullanamaz.
Üzüntü ile izlediğim o diyaloglar meslektaşlarımı kesinlikle temsil etmiyor.