Bugün sizlere yeni çıkmış olan; Yozgat’ta Milliyetçi Hareketin oluşumu ve gelişimi hakkında detaylı bilgilerin yer aldığı ve kısa sürede 2. baskısı çıkan, “Bizi Biz Yapan Hayallerimiz Vardı” kitabımdan bazı kısa alıntılar aktarmak istiyorum.
Yozgat’ı ve Yozgat’ta verilen mücadeleyi hatırlamak bakımından önemli olduğuna kanaatindeyim.

“Kısa bir istişareden sonra bizim iki katlı ahşap evimizin üst katını “Genç Ülkücüler Teşkilatı Genel Merkezi” olarak adresi emniyete bildirilmişti. (O sırada ben de GÜT Yozgat şubesi yönetim kurulunda muhasip olarak görev yapıyorum.) Türkiye çapında şubeleri olan dernek, artık Lütfi Öztürk yönetiminde bizim evden idare edilmeye başlamıştı.”(S;140)

“CHP-MSP Hükümetinin icraatları ve baskıları sonucu derneğe gelip gidenler azalmıştı. Ne gariptir ki hükümetin son günlerine doğru derneklerimiz yavaş da olsa kalabalıklaşmaya başladığını görüyorduk. Buna paralel olarak biz de daha geniş bir salonu ve bir odası olan yeni bir yer bulmuş oraya (Büyük Cami arkasında fırın üstündeydi) taşınmıştık. Bu yeni binada daha kalabalık kişilere sohbet ve seminer yapıyor bazen de büyük ağabeylerden davet ediyorduk (Taha Akyol ve Süleyman Çınarer gibi). Süratle okullarda, gençlik arasında örgütlenmemizi sürdürüyorduk.” (S:158)

“Ülkücülük konusu yeteri kadar bilinmiyordu, insanların nasıl davranacakları, Ülkücü olmakla hayatlarında artık nelerin değişmesi gerektiğini, ne gibi davranışları sergileyeceğini, nelere dikkat edecekleri pek bilinmiyordu. Evet, bir taraftar ve kalabalık oluşuyordu, çeşitli şekillerde bir araya geliniyordu ama bu kalabalıkları kontrol etme imkânı pek yoktu, herkesin bilgi seviyesi gazete kültüründen öteye pek geçmiyordu. Bu yüzden de öğretmenler arasında da, büyükler arasında da “bana göre Ülkücülük”, “sana göre Ülkücülük” gibi nitelemeler çok ve sık oluyordu.” (S:173-174)

“Bizim için fikir önemliydi. Türk Milletinin büyüklüğüne inanıyor, Alparslan Türkeş, Nihal Atsız, Dündar Taşer, Erol Güngör, Necmettin Hacıeminoğlu, Mehmet Eröz, Galip Erdem, İskender Öksüz, Nuri Gürgür, Osman Turan, Osman Yüksel Serdengeçti, İbrahim Kafesoğlu, Ahmet Kabaklı gibi yazarları ve fikirlerini yakından takip eder onların görüşlerini özümsemeye çalışırdık. Bu doğrultuda hareket eder, çevremizi de böyle hareket etmeye özendirirdik”, (S:202-203)

“Esasında “Milliyetçilik” bizim için asıl olması gereken bir tabirdi, asıl olmalıydı, bu kelimenin önüne ve arkasına bir takım ekler getirerek insanların kafasının karışmasına sebep olmamak gerekiyordu. “Milliyetçi” kelimesi, edebiyatımıza ve düşünce dünyamıza çok önceden beri girmişti. Ondan vazgeçmemek gerekirdi. Bu tabir dışında kullanılan bir takım özel isimler insanların kafalarının karışmasına sebep olabilirdi. Fazla üzerinde durulmaz ama şöyle de bir gelişme olumsuzluğa sebep olabilirdi.” (S: 232)

“Çoğu kez de derneğin haberi olmadan kendini bilmez kişilerin “Eskipazar Mahallesinde” oturan bu vatandaşlarımızı zaman zaman sıkıştırmış oldukları, gece evlerin kapıları çalınarak aidat istendiği, dergi satmaya teşebbüs edildiği, camları çerçeveleri indirildiği ve huzursuz edildikleri söylentiler arasındaydı. Bu söylentileri yanlış hareketleri kim ister, kim yönlendirir, kim talimat verir anlamak mümkün değildi” (S: 255)

“Ülkü-Bir, Ülküm, Ülkü-Tek, Ülkü-Köy vs. kuruluşlar vardı fakat bunlar kendi içlerinde çok siyaset yaparlardı, her gün neredeyse siyaset ve günlük politika konuşurlardı. Hatta Yozgat öğretmenlerimizin devam ettiği Ülkü-Bir Derneği’nde konuşmalar arasında “her gün hükümet kurulur hükümet yıkılırdı” gibi düşünceler hâkimdi. Bu durum, genç arkadaşlar arasında alay konusu olmuştu. Hiç işleri güçleri yok “her gün hükümet kuruyorlar, hükümet yıkıyorlar” gibi aynı şeyler konuşuluyor diyerek eleştiri mevzuu olurdu.” (S.274)

“Genel Merkez de işin artık şirazeden çıktığını görmüş olmalı ki bu adam yetiştirme ve eğitim konusu köklü bir şekilde 1977 seçimlerinden sonra ancak ele alacaktı. Fakat bu adam yetiştirme işinde de siyasi partiye taraftar mı, yoksa Milliyetçi-Ülkücü mü yetiştirilecekti, işin bu tarafı pek belli değildi.” (S:303)

“Bizler en nihayetinde 20’li yaşlarda birkaç delikanlı idik. Ne akıl verenimiz, ne yön verenimiz, ne yardım edenimiz vardı. Memduh Ağabey’in ayrılmasından sonra tek başımıza kalmıştık. Nasıl böyle işlere girişirdik, nasıl bu işleri başarırdık bu gün bu soruların cevabını pek veremiyorum. Fakat şurası bir gerçektir ki bir kere görev şuurumuz çok yüksekti. İnanmıştık, inancımızın verdiği kuvvetle hareket ediyorduk. Anlıyorum ki Memduh Şenol ağabeyin verdiği seminerlerde aldığımız milli şuur çok kuvvetliymiş.” (S: 341)

“Bu kadar disiplinsiz bir şekilde hareket eden insanların dışarıya karşı disiplinden söz etmeleri elbette çok yadırganacak bir durumdur. Bu insanlar kendileri disiplinli ve nizamlı hareket etmedikleri halde neden böyle davranıyor, kendileri dışındaki herkese nizam vermeye çalışıyorlar. Bu şekilde hareket eden ve bu zihniyeti taşıyan insanlar çok ileri zamanlarda da hiçbir sorumluluk almadan ve ellerini taşın altına koymadan ona buna akıl ve yön vermeye çalıştıkları görülecekti. Bu insanların büyük çoğunluğu hiçbir zaman “nerede hata yaptık” demeyecekler ve kendi uymadıkları nizam ve intizam konusunda hep kendi dışlarındaki dünyayı suçlayacaklardı.” (S: 354)

“İleri zamanlarda insanımızın özellikle de genç arkadaşlarımızın davranışları ne yazık ki çok olumlu şeyler değildi. “Dayı dayı gezmeler”, “gömleğin yakasından 3-4 düğme açmalar”, “paltoyu omuza atmalar”. “çeşitli şekillerde ve çeşitli araçlarla karşı gurupta bulunan insanlara dahi yapılmayan tarzda Milliyetçi olmaktan, dürüst, ahlaklı ve faziletli olmaktan başka bir şey yapmayan kendi arkadaşlarımıza karşı tehditkâr davranışlar içine girmeler”. “farklı düşünenlere tahammül edememeler” gibi Ülkücüye asla yakışmayan durumlarla karşılaşılacaktı.” (S:373-374)

Kenan Eroğlu, “Bizi Biz Yapan Hayallerimiz Vardı”, Berikan Yayınevi, Ankara Ocak 2020, 1.baskı.