Özellikle ömrümün son 4 yılında dünyanın etrafını neredeyse birkaç kez turlayacak kadar şehir dışı seyahatim oldu.
Son 3-4 ayda ise sıklıkla Ankara-İstanbul seyahatlerimiz oluyor işimiz gereği. Allah seferden geri koymasın diyor, devam ediyorum….
Yozgat’ı tesbih tanelerinin imamesi misali merkez kabul ettikten sonra nereye giderseniz gidin eksen değişmiyor evvel Allah.
Bizimkisi de o hesap kıymetli hemşerilerim, durdurak bilmeden uzakları yakın etme telaşı ile koşuşturmaca devam.
Mesafeler uzadıkça heyecanımız artıyor, yorgunluklarımız kilometrelere dağılıyor sanki. Yorgunluk yerini hedefe daha çabuk ulaşma ve uzaklara daha yakından dokunma arzusu doğuruyor.
Yozgat’ı dünyanın Yozgat’ına bağlama gayesi ve kaygısını mesleğimin ilk gününden bu tarafa bir ideal, bir Kızıl Elma olarak belirledim.
Böylesine kutsal bir yolculuğun yorgunluğunu mümkün mertebe yaşamamaya programladım kendimi.
Vaktin ne kadar kıymetli olduğunu insan mesafeler uzadıkça anlıyor.
Basit bir misal; Yozgat’tan Ankara’ya ulaşmak için ya gün doğmadan yola çıkacaksınız ya da öğle üzeri ulaşmayı göz alacaksınız.
İstanbul için bir kilometre ve zaman hesap yapmaya dahi gerek duymuyorum ki, varın içinde bulunduğumuz durumu siz hesap edin. Allah'tan Türkiye’nin tam ortasındayız.
Mesafeleri kısaltmak, gönülden gönüle köprüler kurmak için çıktığınız yolculukta kilometreleri aşmak için ya hız sınırını alt üst etmeniz, radarları gözden görmeniz gerekiyor…
Ya da sizi süratle ama daha güvenli radarların ötesinde ulaştıracak bir vasıtaya ihtiyaç duyuyorsunuz.
Yüksek Hızlı Tren ve Havalimanı projelerinin yaşadığım topraklar için anlamını hücrelerine kadar idrak eden bir basın mensubu olarak bir kez daha anladım ki dünyaya süratle açılmak, zamanı ve ömrü yollarda heba etmemek adına şaroğlu şart.
Yozgat'ı dünyaya açmak, aradaki mesafeleri dakikalara düşürmek kimine göre şehrin göç hastalığını hızlandıracak bir etken kimine göre ise şehrin sürekli dile getirdiğimiz makus kaderine ışık tutacak bir hareket mekanizması.
Yozgat gibi yenilikleri tedirginlikle karşılayan, her yeniliğin alışılagelmiş sosyal ve ekonomik düzene olumsuz tesir etme ihtimalini olan yapısını hesap edecek olursak nasıl bir direnç mekanizması oluşacağını varın siz hesap edin.
Daha net bir ifade ile Yüksek Hızlı Tren varken Havalimanını gereksiz, hatta ikisini birden şehrin yarınları adına olumsuz tesir oluşturacak bela olarak görenler var!
Evet, toplumsal yapıya baktığımızda (kendimi de dahil ediyorum) yeniliklere açık olmadığımız gibi, yeniliklerin değişimi ile uğraşmak istemeyen hantal bir yapımız var.
Bu durumun suçlusu tek başına biz değiliz elbette.
Bu durum, alışılagelmiş düzenin kazanç erbaplarının neden olduğu algı ve alışılagelmiş durumun bünyede neden olduğu kalıtsal yapının etkisi.
Her şeye rağmen “Yüksek Hızlı Tren” götüreceklerinin karşılığını misliyle getirecek bir yatırım aracı.
Açılışı defalarca kez ertelense de gönülden gönüle köprüler kurmak, uzakları yakın edecek, Kızıl Elma’ya ulaşmada dünya mesafelerini akıldan çıkaracak ciddi bir araç.
Havalimanı için konuşacaklarımız inanın Kızıl Elma’nın da ötesinde.
Bu gerçeklerin ışığında Yüksek Hızlı Treni, Hava Limanı’nı aslında bu şehrin en büyük hasretlerinden bir tanesi.
Şimdi soruyorum bu şehrin Kızıl Elması çok mu uzak!
Uzakları yakın edecek vasıtalar mı, o vasıtalara yön verecek ruh mu?