Odgurmuş: Bazı kimseler var ki İslamiyet’e mi karşılar? Yoksa Müslümanlara mı karşılar? Pek de anlaşılmıyor. Bu konuda ne dersiniz?
Ögdülmüş: Bunda anlaşılmayacak bir şey yok, bu kimselerin iddia ettikleri bazı hususlar var. “Piyasada, Müslüman olarak bilinen insanların dinimizi bir ticari meta gibi kullanıyor” iddiasında bulunuyorlar. Ardından da ekliyorlar; Dinin yeri neresidir, “Din yeri insanın kalbi ile mabettir”, “İbadette gizlidir, kabahatte gizlidir”. Papağan gibi bunu bilip bunu tekrarlıyorlar.
Bliyorsunuz bizim geçmişte yani “tek parti” döneminde durum bu şekilde özetlenmişti. Bu yüzden, onlara göre din algısı insanların kalbine girmeli ya da sadece camilere girmeliydi. Bu iki yerden dışarı çıkmamalı. İbadetler yapılıyorsa da gizli yapılmalı, kabahat işleniyorsa da gizli işler gibi bir yaklaşımla yapılmalıydı. Adeta atasözü gibi.
Odgurmuş: Yani demek istiyorlar ki “din insanın kalbinde olmalı”, “dışarıya vurmamalı”, “dışarıya bir yansıması olmamalı”. İbadetini de yapacaksa, gitsin gizlice camiler var orada yapsın demek isteniyor.
Ögdülmüş: Evet maalesef böyle. İbadetini gitsin evinde yapsın. İnanç ve ibadetlerini ve dahi düşüncelerini caminin dışına çıkarmasın demek istemektedirler. Bu amaçla insanların serbestçe ibadetleri veya toplantıları dahi takibata uğramış eski yazı harflerle kitap okuyorlar, eğitim yapıyorla iddiaları ile pek çok kişiye takibat yapılmış ve insanlar sinmiş ve ibadetlerini ve Kur’an öğrenme çalışmalarını gizli gizli yapmak zorunda kalmışlardı.
Bu insanlar, garip köylü ve kasabalı kadınların çarşaflarına, erkeklerin giydikleri şalvara, başındaki geleneksel başlıklarına dahi karışmışlar. İngiliz uşaklarının giydikleri “frak” kıyafeti ve yine Yahudilerin milli başlığı olan “Foter” özendirilmişti. Geçmiş dönemlerde sokaklara bakıp kara çarşaflar, çeşitli şekilde örtünmeler üzerinden. “Biz Cumhuriyeti bunun için mi kurduk, kara çarşaflardan kadınlarımızı kurtaralım çağdaş ve ilerici yapalım, Avrupai bir şekilde giyinsinler, açık giysi kıyafetlerle partiler balolar yapsınlar oralarda dans etsinler eğlensinler, gerekirse içkilerini içsinler, ama kara çarşafın altına girmesinler,” gibi bir savunma da geliştirdiler. Türk milletini tamamen batıya benzetme, batılı gibi olma ve batılı gibi giyinme mecburiyetinde bıraktılar. Sonra 23 Nisan balolarını icat ederek Batı tarzı yaşamayı, giyinmeyi, eğlenmeyi göstermek ve öğretmek için büyük çabalar sarf ettiler.
Odgurmuş: Bazen düşünüyorum, biz hani yedi düvele karşı milli mücadele yapmıştık ya, (bu yedi düvel konusu da biraz tartışmaya açık ama), bu milli mücadeleyi 23 Nisan baloları yapalım diye mi yaptık. Hem sonra ülkemizi işgal eden müstevlileri ülkemizden kovduktan sonra neden onların adet ve geleneklerini, hatta kıyafetlerini alalım ki onlar gibi olalım ki bunu bir türlü anlayamıyorum.
Ögdülmüş: O zaman şimdi bakalım; Batı bize düşman mıydı? Evet düşmandı. Bizi Balkanlardan hatta Anadolu’dan bile söküp atmak istediler mi? Evet istediler. Hatta bizi geldiğimiz Asyanın ortalarına kadar kovalamak istediler mi? Evet istediler. Peki, biz ne yaptık, Çanakkale’de hepsini denize gömdük, daha sonra da askeriyle, halkıyla, çiftçisiyle, din adamıyla, okuldaki talebesiyle topyekûn bir milli mücadele verdik ve kazandık. Mücadeleyi kazandıktan sonra bazı yöneticilerimiz geri kalmışlığımızın sebeplerini dinimizde aramanın ve suçlu olarak İslam Dinini göstermenin derdine düştüler.
Biz şunu anlayamadık, bizim geri kalmamıza sebep olan şey dinimiz değil ki dinimizi ve Müslümanlarımızı suçlayalım. Velev ki bizim geri kalmamıza sebep olan Dinimiz İslamiyet: Osmanlı da bu yüzden yıkıldı ve dağıldı. Ardından Cumhuriyeti kurduk mu? Kurduk, dinimizi toplum hayatından çıkarmaya çalıştık mı? Çalıştık. İslamiyet’le ilgili ne kadar kanun varsa hepsini kaldırıp bizi düşman olarak gören ve bizim de kendilerini düşman olarak gördüğümüz ve Çanakkale’de, Milli Mücadelede bizi yok etmeye çalışan batıdan yeni kanunlar almadık mı? Aldık. Batılılar gibi bir yaşantı benimsemedik mi? benimsedik. Peki, neden bütün bunları yaptığımız halde ülke olarak hala dünya milletleri arasında hep gerilerde bulunuyoruz? Bu demektir ki bizim geri kalışımızın sebebi İslâmiyet değilmiş.
Hatta Devlet-i Aliyye altı yüz sene ayakta kaldı. Din gayreti olmasaydı, iman hareketi olmasaydı bırakın altı yüz seneyi altmış sene bile ayakta kalamazdık.
Şimdi sosyal medyada ne yapıyorlar? Mikroskopla arayıp, dindarları, Müslümanları zor durumda bırakacak haberler buluyor ve onu hemen servis ediyorlar. Bu gibi olumsuz fotograflar üzerinden de saldırıya başlıyorlar. O fototoğraf doğru mu yanlış mı belli değil. Hatta “Araplar oturmuşlar, koskoca bir dana mıdır koyun mudur elleriyle yiyorlar, Afrika’da, aç susuz yaşayanları hiç düşünmüyorlar. Bu kadar da şatafat olmaz ki” kabilinden saldırıyor da saldırıyorlar..
O fotoğrafı, kim çekmiş, nerede çekilmiş, ya da nasıl bir mizansen yapılmış bilmeden insanları yargılıyorlar. O et yemeğini yiyenler belki de Hıristiyan Araplardır, belki de başka bir şeydir. Ankara’da İstanbul’da herhangi iyi olarak bilinen bir lokantaya birkaç misafirinizle gitseniz, ona benzer bir sofra donatılmıyor mu? Ana yemeğin yanına küçük küçük kaplara çok çeşitli yiyecekler konulmuyor mu. Sonra büyük şehirlerde herhangi bir zenginin lokantada ya da evinde verdiği ziyafette neler yeniyor, neler yenmiyor, sofrasında neler var neler yok hiç yayınlamıyor, hiç misal olarak göstermiyorlar. Yanlış anlaşılmasın lütfen. Ben onlar da yayınlansın teşhir edilsin demek istemiyorum. Ama bu gibi şeyleri bir Müslüman yaparsa hemen resimlerini paylaşıyor altına olmadık şeyler yazıyor, her türlü hakareti yapıyorlar. Bizim amacımız Müslümanları mı suçlamak, yemek yiyenleri mi suçlamak anlaşılmıyor.
Odgurmuş: Bazı yerlerde insanlar denize girerken soyunmak yerine üstleriyle başlarıyla haşema denilen şalvarlarıyla denize ve havuza giriyorlar. Bunları da çirkinlik olarak gösteriyorlar.
Ögdülmüş: Evet bu konu üzerinden de eleştiri yapıyorlar ve dindar Müslümanları suçlama yoluna gidiyorlar. Hâlbuki insanların ne giydiklerine ne giymediklerin öyle fazla karışmamak lazımdır. Bir başkaları da çok açık seçik giyiniyor veya giyinmiyor mu? onlar hakkında pek bir şey söylemeyenler Konu Müslümanlar olunca veryansın ediyorlar. Dedim ya kimsenin giyim kuşamına karışmamak lazım, herkes kendine ne yakıştırırsa onu istediği gibi giyebilmelidir. .
Aslında herhangi birinin ya da belli merkezler tarafından üretildiği anlaşılan ve algı operasyonlarına malzeme olabilecek belki de fotomontaj olan ne kadar görüntü vs. varsa hemen paylaşıyorlar. Meselenin aslını esasını öğrenmeden basıyorlar kalayı.
İşin en acı yanı nedir biliyor musunuz? Bu gibi paylaşımları yapanların bir kısmı kendilerinin daha önceki zamanlarda milliyetçi ve Müslüman olarak biliniyor olmalarıdır. Sorsanız kendilerine ben de hacı-hoca çocuğu torunuyum. Milliyetçiliğimi, Müslümanlığımı kimseyle asla tartışma mevzuu yapmam” derler. Tabi bu sözleri icraatları ile pek uyuşmadığı için ne kadar geçerlidir onu da düşünmek gerekir.
Sonra her insan gibi her hangi bir Müslüman hata yapamaz mı diye de düşünmek lazımdır. Pek tabii ki hata yapabilir. Binlerce, milyonlarca insanın içerisinden bir tane misal bulup, onun üzerine yükleniyorlar.
Odgurmuş: Söz açıldığında da masumane bir şekilde Canım bu başı kapalı ve sakallı insanlar da yani çok temiz insanlar değil. Baksana vakıf yurtlarında neler oluyor, kim bilir bizim bilmediğimiz, duymadığımız yerlerde neler oluyordur.
28 Şubat sürecinde Fadime Şahin’i, Müslüm Gündüz’ü hatırlatıyor, neler yapmışlar. Hatta Müslüm Gündüz denen sakallıyı Banyoda kıskıvrak yakalamışlardı. Gibi iddalarda bulunuyor ve bu iddaları da sürekli tekrarlıyorlar.
Ögdülmüş: Bu iddialar zamanla çürütülmüş iddialar olduğu halde ne yazık ki hala tekrarlayıp duruyorlar. Zamanla anlaşıldı ki bu Fadime Şahin ve Müslüm Gündüz vakasının birer mizansen olduğu ortaya çıkmış olmasına rağmen bunlar duymamış-görmemiş gibi davranarak iddalarına devam ediyorlar. Gerçekler ortaya sanki çıkmamış ve her şey anlaşılmamış gibi hareket ediyor ve önyargıları ile karalamaya devam ediyorlar.
Odgurmuş: İddialar bu kadarla elbet kalmıyor. Daha neler neler buluyorlar, neler iddia ediyorlar. Dindar insanların iktidardan da güç alarak her türlü işleri yaptığını. Ülke batıyor. Ahlaksızlık diz boyu. Ulusal Kanalları seyretmek yeterli diyorlar. Ülke battı, gizli enflasyon anaları ağlatıyor. Göreceksin biz bahara çıkamayız. Şimdi de Türkiye Abd ile savaşa girecekler, ondan sonra gelsin savaş, gelsin Abd işgali. Bu iktidar bizi mahvetti hiç olmazsa böyle kurtulmuş oluruz bu hükümetten.
Ögdülmüş: Bu insanları anlamak mümkün değil. Şu ileri sürülen iddialara bakar mısınız? Ben bu insanların kafaları farklı çalışıyor ben bunları asla anlamıyorum diyorum da, yok anlarsın diyorlar.
Şimdi biz soralım bakalım ne diyecekler. Ülkede yaşayan insanların çok önemli bir bölümü Müslüman mı? Evet. Peki, bu insanlar din eğitimini nereden alıyorlar? Küçükken mahalledeki Cami Hocasından, İmam Hatip liselerine gidenler ise o okullardan alıyorlar. Peki diğer insanlar dini nerden öğrenecekler, hatta onların dediği gibi doğru dini nereden öğreneceklerdi. Onun bir okulu, bir kurumu var mıydı? Yok. O halde vermediğin bir eğitimin olumsuz sonuçları için neden Müslümanlar suçlanıyor? Bu insanlar, ülkenin çeşitli yerlerinde bulunan çeşitli tarikatlarından de dini eğitin alıyor olabilirler, yer altına çekilen ve resmmiyette tarikat vs. olmadan faaliyet gösterip eğitim veren dini cemaat ve gurupların olumsuz örneklerini Fetö örneğinde gördük.
Tekrar sormak lazım; Siz Cumhuriyetle birlikte tüm dini kurumları kapattınız, dini hayatı baskı altına aldınız. Peki, bu insanlar nereden din bilgisi alacaklardı. Ailelerinden diyeceksiniz belki, aileleri kim yetiştirecekti. Jandarma korkusuyla nöbetleşe gözetleme yaparak Kuran öğrenmeye çalışıldığını bunlar bilmiyorlar mı? Öğretmediğiniz, vermediğiniz, okutmadığınız bir dersten dolayı insanları sorumlu tutuyor olmanın bir mantıklı izahı yoktur. Önce hakkıyla eğitim, öğretim verilecek ki ardından da istenilecek.
İnsanlar daha geçtiğimiz senelere kadar iyi bir dini eğitim alabilmek için Mısır’da bulunan El Ezher Üniversitesini tercih ediyorlardı, neden? Çünkü Türkiye’de ileri bir dini eğitim veren bir kurum yoktu da ondan.
Yine ve her zaman halkı suçluyorlar, “Halk cahil, halk geri zaten halk dediğin nedir ki bir yığın. Bir sürü, kolayca kanıyor, nereye çekersen oraya gider” diyorlar.
İşin tuhaf tarafı; Halka “cahil, sürü” diyorlar, “nereye çekerseniz oraya gider” diyorlar, fakat buna mukabil, 80-100 senedir halkı istedikleri yere getiremediler. Dini duygularını bastıramadılar. Dini hayatını yasakladılar, “laiklik elden gider” diye milletin ensesinde boza pişirdiler, yine de halkı istedikleri hizaya getiremediler. Aslında artık şunu anlamalılar. Horlayıp, geri sürü dedikleri halka saygı duymalılar. Halk bunları seçmiyor diye çok kızıyorlar. Bunlar halkın değerlerine saygı duymadıkları için de halk bunları seçmiyor. Maalesef, Milliyetçi olarak bilinenlerin bir kısmı da böyle davranıyor. Halka-millete önem vermiyorlar. Kızıyorlar.
Ben anlıyorum ki bunlar Müslümanların bir kusuru bir kabahati olduğunda bunu bayrak yapıp sokaklara çıkıyor, sosyal medyada paylaşıyor, üstüne çirkin yorumlar yapıyor, herkese duyurmaya çalışıyor, dolayısıyla Müslümanları mahkûm etmeye çalışıyorlar. Bu kimseler aslında bunlar, İslamiyet’e toptan karşı olduklarından bunu açıkça ilan edemiyorlar, hata yapan, yanlış yapan, yanlış bir hareket içinde olan herhangi biri üzerinden İslamiyet’e saldırıyorlar.
Bu insanlar bu huylarından vazgeçmeliler. İslâmiyet ve Müslümanlık hakkında tek kitap okumadan, Müslümanları ve İslâmiyet’i eleştirmek esas dayanağından yoksun bir yaklaşımdır.
Halka-millete doğru dürüst okullar ve dini öğrenecek kurumlar açılabilir, halk dini hayatı yeterince öğrenir, ardından da bu insanlardan istersiniz. Şimdi ne veriliyor ki neyi istiyorsunuz. Buna kimsenin hakkı yok ve olmamalı. Konuşurken de daha dikkatli konuşulmalı.