Yaşamak…
Üstelik Yozgat’ta yaşamak.
Derler diye yaşamak…
Yozgat’ta ‘Derler diye’ yaşıyorsanız hem ruh dünyanıza hem iç dünyanıza hem de yarınlarınıza yazık etmişiniz demektir.
Maalesef, ‘Derler diye’ yaşamak, pek çoğumuzun birbirine yapacağı hayırlı işleri, ortaklıkları, paylaşma ve istişare kültürünü de yok ediyor.
Birilerinin söylem ve bakış açısı uğruna, insanlığımızın gereklerini yerine getiremediğimiz zamanlar oluyor.
Derler’e, rağmen, hatta dikkate almadan yaşamak yerine derler diye yaşamak zamanla birinci gayemiz oluyor.
Bu öylesine melun, gaddar bir hastalık ki, dışarıdan gelen yöneticileri dahi pençesine alabiliyor kısa sürede.
Dengeler vardır elbette, gözetilmesi, dikkat edilmesi, hassasiyet gösterilmesi gereken.
Gerçekler de vardır…
O gerçekleri zaten yıkıp atamazsınız lakin, gerçeklerin temelinde bir bina edersiniz size ait olan özellikleri de katık ederek.
Fakat gerçekleri “Hakkın” ve “Vicdanın” gerçekleri yerine “Derler” üzerinden değerlendirirseniz sorun orada başlıyor.
Yozgat’ımızda da maalesef Derler Diye başlayan cümlelerin üzerine kuruluyor ilişkiler.
Ve sonuç…
Sanal, hormonlu, samimiyetten uzak ilişkiler.
Peki ne yapmalı…
Derler’e rağmen yaşamasını bilmeli.
Ve ne derlerse desinler Hak’kın ve Vicdan’ın onay verdiklerini yaşayabilmeli.
Derler diye yaşadığımız her gün kayıptan.
Ve bir birimizden uzaklaştırıyor.
Mesleğim gereği ‘Derler’ diye çekince duyan, ‘Derler’ diye doğru bildiklerini yapamayan, ‘Derler’ diye hayatını yaşayamaz hale gelenleri daha yakından tahlil etme imkanı buluyorum.
Derler diye değil, doğru bildiği yolda, inandığı değerler ve özellikle Hak’kın gösterdiği istikamette yürüyebilendir kazanan.
Dün akıllıydım, dünyayı değiştirmek istedim;
Bugün ise bilgeyim, kendimi değiştirdim.
Diyor Hz. Mevlana.
Sanırım tüm mesele dünyadan önce kendimizi değiştirmekte. Derler Diye yaşamaktansa ne derlerse deyip yaşamak gerek.
Yoksa bu hastalık sokakta vatandaşı siyasetçi siyasetçiyi, kamuda da bürokratı çalıştırmıyor, yaşama hakkı vermiyor.