Aslında şaşkınız.
Bu hale bir anda nasıl geldik.
Her şey iyi gidiyordu; evler, arabalar, son model telefonlar, tatiller, marka hayatlar.
Hatırlayalım çocukluğumuzdan, nerede araba, nerede markalı kıyafetler, nerede muz, nerede çarşı ekmeği.
Evet evet, çarşı ekmeği dahi hayatımızda lükstü.
Ve bugün geldiğimiz nokta...
Öylesine bir pahalılık, öylesine bir fakirleşme, öylesine bir ekonomik buhran içindeyiz ki; adeta şok yaşıyoruz.
Henüz içinde bulunduğumuz durumun vahametinin farkına varamamış olanlarımız var.
Bir şeyler ters gidiyor ama rüya mı gerçek mi?
Bir şeyler son 20 yılda alıştığımız gibi gitmiyor.
Evet hala lüks evlerde oturuyor, lüks otomobiller kullanıyor, markalı telefonlarla dünyaya bağlanıyor ve hala restoranlarda yemek yeme alışkanlığına devam ediyoruz ama…
Evin elektrik faturası, doğalgazı, otomobilin yakıtı… Ağır geliyor ziyadesiyle.
Derken mutfak masrafları, kafetarya oturmaları, lükse kaçan alışkanlıklar kısıtlanmaya başladı.
Ne oluyor aşamasındayız şu sıra.
Şaşkınlık ve şok hali…
İyi ama bir anda nasıl oldu bu durum.
Bir anda döviz tepemize dikilmişti değil mi?
Bir damla çeyrek altını alamaz olduk!
Yaz gelmese diye dua edenler, emanet altınları nasıl vereceğini kara kara düşünenler var.
Bir de döviz borcu olanlar varsa, yandı gülüm keten helva.
Bir gecede tekrar indi tepemizden.
Ama kalıcı hastalıklar bıraktı.
Zam deniliyor onun adına.
Depo dolmuyor petrol istasyonunda, elektrik faturaları garip bir şekilde patladı, doğalgaz deseniz sanki bütçeye ortak.
Canımız sıkılmaya, endişelerimiz artmaya, en önemlisi de birbirimize olan güvenimiz azalmaya başladı.
Bir yerlerde bir fırsatçı var ama nerede?
Dünya küresel krizdeymiş, banana diyor Ahmet Amca, elektrik bilmem ne ülkesinde kaç katına çıkmış bize ne diyor Hatice Teyze, Korona tüm ülkeleri alt üst etmiş ilgilenmiyorum diyor Memur Ahmet, asgari ücret cebine girmeden biten kardeşim yüreği ağzında ‘bu zamlar olmasaydı da asgari ücret artmasaydı’ diyor.
Velhasılı, yaşadığımız ekonomik burhan giderek sağcısının da solcusunun da, dindarının da dinden uzak olanında, Yozgatlı’nın da İstanbullu’nun da, hülasa insanım diyen her kim var psikolojisini bozuyor.
Ve siyaset giderek yaşanan ekonomik buhran üzerinden şekilleniyor.
Muhalefet doğal olarak ekonomik sıkıntılar üzerinden tahlil ve değerlendirme yapıyor.
İktidar, bir şekilde ekonomiye çeki düzen verebilmenin derdinde (kimi de bu ne perhiz bu ne lahana turşusu tarzından umursamazlık içinde…).
Her geçen zamanın dünü arattığı ülkemizde artık şunu çok iyi anlıyorum:
İdeolojiler, yıllanmış siyasi alışkanlıklar, dava, lider aşkı gibi kavramlar ekonomik buhranların altında yok olmaya, hiç olmaya başladı.
Ve zaman artık şu hakikat üzerinde şekillendirmeye başladı ülke gündemini; ekonomiyi düzeltmeyen sandıkları düzeltemez, bekleneni alamaz.
Varsa yoksa ekonomi.
Bıçak etten kemiğe inmek üzere.
Toplumun içinde yaşayan birey, basın mensubu, hayatın zorlukları ile mücadele eden vatandaş olarak görüyorum ki siyasi mekanizma hala gerçeklerin çok uzağında.
Sümenaltı yaptırılan anketler dahi inandırıcı gelmiyor siyasi partilere.
Şu sıra gündem ekonomi, onun ötesinde yapacaklarınız, atacağınız adımlar ya sandıkta yok oluş ya da dirilişi getirecektir.