Bir vatandaş olarak herkes görevini-işini yapar. Yapmalıdır. İyi bir vatandaş olarak verilen görev ve işi savsaklamadan yapmak her vatandaşın asli görevidir.

****

Bir inşaat mühendisi düşünelim,

Ne iş yapar? Bina ile ilgili plan çizer.

Binanın yapılacağı yerin genişliğine, arazinin durumuna ve binayı yaptıran kişinin isteğine göre bir plan çizer ve o plan çerçevesinde bina yapılır.

Yapılan plan başlangıçta, yani plan yapılmadan önce işlevi işlerliği ve binanın kullanışlı olup–olmadığı, ihtiyaca cevap verip veremediği pek anlaşılmaz.

Bina yapıldıktan ve içine insanlar yerleştikten sonra bina planının eksik veya yanlışları ve hatta kullanışsız olduğu ortaya çıkar.

Mühendis binayı tam istenilen gibi, kaidelere uygun bir şekilde mükemmel de yapabilir. En güzel planlar o kişinin elinden de çıkabilir.

Bina planı ile ilgili olumsuz ve olumlu düşünceler ancak bina ile ilgili olan kimselerce bilinir, takdir edilir anlaşılır. Kimse inşaat mühendisinin iyi yaptıkları için ona ödül vermez. İyi yapmak, iyi plan yapmak her türlü statiği hesap etmek onun asli işidir. O işini iyi yaparsa kimse ona işini çok iyi yapıyorsun diye takdirin dışında bir alkış da tutmaz.

Bazen de çevreden herkes genel olarak eleştirir neden? Çünkü belki statik bir hatadan dolayı bina depremde yıkılmıştır.

****

Bir doktor düşünelim;

Uzun bir tahsil hayatı sonucu okulu bitiren bu kişi her hangi bir kurumda görev alır veya stajının ardından özel muayenehanesini açar.

İşi nedir?

Kendi ihtisas dalında gelen hastalara bakmak muayene etmek ve hastanın durumuna göre tedavi uygulamaktır. Gerekirse ilaç verir, gerekirse ameliyat yolunu seçer. Neticede o hastanın iyi olması ve sağlığına kavuşması için elinden geleni yapar.

Doktor bu mesleğini yaparken ve görevini yerine getirirken canla başla çalışır.

O doktorluk mesleğini seçmiştir. Ona bu mesleği neden seçtin denilemez. Mesleğin zorlukları ile karşılaştığında ona kimse üzülmez. O bu işten para kazandığında da kimse fazladan sevinmez.

Çünkü o kişi doktorluk mesleğini bilerek ve isteyerek kendisi seçmiştir. Sonuçları da kendisini ilgilendirir.

Yaptığı işten dolayı da kimse ona ödül vermez.

****

Bir Avukat düşünelim.

Tahsil hayatına başlarken de, tahsilinin sona ermesin sonucu hayata atılırken de bilerek ve isteyerek avukat-hukukçu olmayı seçmiştir.

O mesleğinin tahsilini yapmış ve bu konuda kendisini yetiştirmiştir. Meslek hayatını ya bir büroda, ya da bir devlet kurumunda çalışarak devam ettirir. Mesleğinin zorlukları, onun bu mesleği yapmasını engellemez. Çünkü avukatlık mesleğinin zorluk ve güzelliklerini bilerek ve isteyerek kendisi seçmiştir.

İyi bir avukat olur tuttuğunu kopartır genelde her davayı kazanırsa elbette sevilir ve takdir görür.

Ama avukatlık mesleğini iyi yapıyor diye toplumun diğer kesimleri toplanıp ona teşekkür edip minnet duygularını ifade etmezler çünkü o kişinin işi avukatlıktır. Ve o mesleği her türlü zorluğa rağmen yapmayı o kişi kendisi istemiştir.

Avukat mesleğinin gereği ne ise onu yapar.

****

MTA’da görev yapa bir Jeolog için de aynı sözleri söyleyebiliriz. Onun işi arazide dolaşmak, ülkede bulunan maden ve benzeri değerleri bulup çıkartmak, toprak ve arazi üzerinde incelemeler yapmak gerektiğinde dağ başında yatmak yoluyla görevlerini ifa eder.

Ben araziye gitmem, benim 5 yaşında çocuğum var, ben dağ taş gezemem diyemezler.

Seçtiği meslek bu olduğuna göre mesleğin gerektirdiği zorluklara da katlanmayı göze almak gerekir.

****

Türk Silahlı Kuvvetleri mensupları için de durum aynıdır.

Askerlik mesleğini seçen insanlar vatani görevini, vatan müdafaası görevini ifa etmek amacıyla bu mesleği seçmiş demektir.

Mesleğin kendine göre itibarlı ve iyi yanları, övülecek tarafları olduğu gibi tabii olarak riskleri de vardır. Bu risk neden vardır denilemez. Askerlik mesleğinde bu risk eşyanın tabiatına uygun olarak vardır.

Ordu mensubu olma şerefini elde etmiş olan kişi, bir savaş sırasında gazi olmak ya da şehid olmak gibi iki seçenekten birinin olma ihtimalini bilir-bilmelidir. O bu bilme şuuru içindedir ve bu mesleği seve seve seçmiştir. Bu görevi de seve seve yapar, yapmaktadır.

O, o şerefli görevi yaparken kimseden ne teşekkür ne alkış ne de çiçek bekler,

O vatan için yaptığı görevin bilinci ve vakar içindedir.

Dışarıdan bakan hiçbir kimse Asker görevini yaparken bu görevi neden yapıyorsun, ya da neden yapmıyorsun diyemez.

O vatanı iç ve dış düşmanlara karşı koruma görevinin idrakindedir.

O bilir ki Askerin görevi yeri geldiğinde ya şehid, ya da gazi olmaktır.

Elbette şehid’lerin gelmesi istenmez, her ocağa ateş düşer ve ateş de düştüğü yeri yakar.

Fakat şehid’lerimize ve şehid’lik makamına olmadık manalar yükleyerek bu makam üzerinden iktidar olsun, muhalefet olsun, birilerine mesaj vermekte yakışık almayan bir durumdur. Unutulmamalıdır ki sonuçta herkesin devlete bir can borcu vardır, şu ya da bu şekilde bu borç ödenir.