CHP lideri Sayın Kılıçdaroğlu’nun Yozgat ziyaretini eskilerin tabiriyle memleketin seçim sath-ı mailine girdiğinin ilanı olarak görmek durumundayız. Kılıçdaroğlu’nun ana muhalefet partisi lideri olarak yaklaşan seçimlerin arifesinde Yozgatlı seçmenlere dönük verdiği mesajların içeriğine baktığımızda Kılıçdaroğlu’nun özellikle Yozgatlı çiftçilere dönük ekonomik vaatlerde bulunması Kılıçdaroğlu ve ekibinin önümüzdeki seçimin sonucunu belirleyen temel faktörün ekonomi olacağı gerçeğinin çok açık bir biçimde farkında olduklarını ortaya koyuyor. Kılıçdaroğlu’nun ekonomik vaatler dışında Yozgatlı seçmenlere dönük olarak kullandığı dil ise son derece milliyetçi bir tona sahip. Kılıçdaroğlu konuşmasnda:” Terörle mücadeleyi bunların yaptığı gibi yapmayacağız. Söz veriyorum; o kandil denen yuvayı yerle yeksan etmezsem Kılıçdaroğlu demesinler. Mücadele yürek işidir. Mücadele bilek işidir.” Bu sözlerin Yozgat’da bu tonda söylenmesinin temel sebebinin Sayın Kılıçdaroğlu ve ekibinin Yozgat ‘a dair sahip oldukları ‘muhafazakar ve milliyetçi Yozgat’ algısında yattığını düşünüyorum.

Milliyetçi ve muhafazakar seçmenlerin ağırlıkta bulunduğu bir şehirde konuşuyorsanız elbette bir hafta önce Irak ve Suriye tezkerelerine neden hayır oyu verdiğinizi de açıklamak durumundasınız. Nitekim Kılıçdaroğlu bu konu ile ilgili olarak şunları dile getirdi:” 35 yıldır terörle mücadele ediyor bu memleket. Eksi 45 derecede, dağda, bayırda,ovada şehit oluyor,mücadelesini sürdürüyor. Yabancılar mı yaptı bu mücadeleyi? Şimdi terörle mücadele edeceğiz , yabancı askerleri çağıracağız. Kim bu yabancı askerler? Çıkın millete bunu açıklayın. Bu maddeyi çekin dedim. Çekmiyoruz diyorlar, çekmediler.”

CHP lideri Kılıçdaroğlu’nun Yozgatlı seçmenlere dönük ortaya koyduğu siyasal söylemin siyasal iletişim dili olarak son derece yanlış ve sorunlu olduğunu düşünüyorum. Bu düşüncemin temel sebepleri ise şunlar: 1)CHP’nin Kılıçdaroğlu’nun başkanlığında ulusalcı ve devletçi bir parti olmaktan uzaklaşıp batılı anlamda tam bir Sosyal Demokrat Parti olduğu söylemi ile yukarıdaki sözler ne ölçüde örtüşür? 2) Sayın Kılıçdaroğlu iktidara geldikten sonra Kandil’i yerle yeksan etmeyi planlıyor ise bunun için iktidar olmasına gerek olmadığı kanaatindeyim. Zira mevcut Cumhur ittifakı iktidarında son beş yıldır Kandil’e dönük son derece geniş kapsamlı askeri harekatlar düzenleniyor. 3) Sayın Kılıçdaroğlu aynı sözleri aynı açıklıkla Diyarbakır’da ifade edebilir mi? Diyarbakırlı seçmenlerin yüzüne bakarak Kandil’i yerle yeksan edeceğim diyebilir mi? 4) Eylül ayında Kürt sorununun çözümünde HDP’nin muhatap olarak kabul edilmesi gerektiğini belirten ve “Bu ülkeye barışı dostlarımızla getireceğiz.” İfadesini kullanan Kılıçdaroğlu aynı zamanda Kandil’i yerle yeksan etmeyi nasıl başaracak? Hem savaşacak hem de aynı zamanda barışacak mı?

Kırk yaşına gelmiş sıradan bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak son 30 yılda Süleyman Demirel’in “Kürt realitesini tanıyacağız.” sözüne de tanık oldum. Rahmetli Anavatan Partisi Genel Başkanı Mesut Yılmaz’ın: Avrupa Birliğine giden yol Diyarbakır’dan geçer.” sözünü de kulaklarımla duydum. Son 30 yılda siyasetçi isimleri değişti söylemler hiç değişmedi. Kandil’e bir çok defa Türk siyasetçilerin bayrak dikeceklerini veya taş taş üstünde bırakmayacaklarını söylediklerine şahit oldum.

Ve bu söylemlerle siyasetçiler bu halkı maalesef son 30 yıl boyunca avuttular ve kandırdılar. Bugün yeni bir seçimin eşiğinde insan sormadan edemiyor neden Türk siyasetinde bir türlü ilkesel davranamıyoruz neden Yozgat’ da ayrı Diyarbakır’da ayrı konuşmak zorunda hissediyoruz kendimizi? Bu soruya dürüstçe cevap vermeden ne bu ülkeye barış gelir ne de Kandil yerle yeksan olur. 1984’den bugüne on binlerce insanını kaybetmiş bu ülke kaç insanını daha bu dipsiz kuyuya feda edecek? Daha kaç nesil bu memlekette şehit cenazelerinde saf tutacak ? Daha kaç Ana ağlayacak? Kaç çocuk babasız kalacak?

Bu soruları sormayan bir siyaset bu memleketin hiçbir sorununu çözemez sadece ve sadece günü kurtarır o kadar.

Sayın Kılıçdaroğlu’nun Yozgat ziyareti bende bu düşünceleri uyandırdı. Hayatta temel bir kural vardır bu siyaset içinde geçerlidir o da taklitlerin aslını yaşattığı gerçeğidir. CHP bir karar vermek durumundadır ya batılı anlamda demokrat ve barışçı bir sosyal demokrat parti olacak ve merkez siyaset yapacak ya da ulusalcı ve devletçi bir çizgide yüzde 25’i aşamayan bir parti olarak varoluş mücadelesi vermeye devam edecek. Bunun dışında Yozgat’a gelip sizden çok daha milliyetçi olduğu ayan beyan olan partilerle aşık atmaya çalışmak CHP açısından beyhude bir çaba olmaktan öteye geçemeyecektir. Son söz olarak şunu söylemek isterim Türkiye’nin her şeyden önce ilkesel siyasete ihtiyacı var ve bugünkü memleket meselelerinin de çözümü her koşulda aleyhinize de olsa ilkesel tutum takınmaktan geçiyor. Siyaset ilkeli insanların işi olmadığı müddetçe bizlerin bu ülkede huzura kavuşmamız imkansız. Umudum bir gün Diyarbakır’da olsa Yozgat’ da olsa aynı sözleri korkmadan sarf edebilen ilkeli siyasetçilerin bu ülkenin siyasetinde söz sahibi olabilmesi umarım bunu 2022 seçimleri sonrasında görmek her birimize nasip olur.