İnsanına umut olmak…

El uzatmak,

Gönül köprüleri kurmak…

Yıllar geçse de göçün ardından,

Afili takım elbiseleri,

Gösterişli alemler,

Cilalı odalar,

Ala makam odaları,

Ve alabildiğince renkli bir dünyada yaşasa da insan!!!

UNUTMAMAK…

UNTAMAMAK…

Ve

UMUT olmak…

Nasıl anlatılır, tarifi nasıl olur, kelimelerin kifayetsizliğini hangi mana doldurur inanın bilmiyorum.

Bir bildiğim var ki, yaşadığı gösterişli dünyalarda memleketini, geldiği diyarları, çocukluğunu, ya da mezardakini, rüzgarının esintisini, güneşinin yangınını, insanının çaresizliğini unutmayan Yozgatlılar’a borçlu bilmiyorum Tarık Yılmaz’ı ve gazeteci kimliğini.

Bu borç yükü daha kıymetli, daha ağır, daha büyük bir vebal yüklüyor omuzlarıma.

Akdağmadeni’nin Umutlu Beldesi’nden, İstanbul gibi bir dünya şehrinde var olabilmenin hikayesini tamamlamış ama kendi hikayesini doğduğu topraklarda bitirmemiş bir Avukat Satılmış Şahin…

Sanki dün gitmiş İstanbul’a…

Daha bu öğlen içtiği herle çorbasının kokusu var üzerinde.

Nörüyon diye seslenen ses içtenlikle nörüyüm diyebilecek kadar Yozgatlı,

Keçi güttüğü kayalıkları,

Babasının uzaklardan ‘Ey oğul’ sesi kulaklarından gitmemiş.

Ve her şeyden önemlisi ömrünü vakfettiği o topraklara anne-babasını emanet etmiş memleket gönüllü bir Yiğit Yozgatlı Satılmış Şahin.

Umutlu’daydı birkaç gün önce.

Üç çocuklu annenin feryadına duyarsız kalmayarak sıcak bir yuva hediye etti.

Serveti emanet gören bir yüreğin o emanetle elde ettiği en büyük kazanç, en kıymetli serveti elde etti bu cömertliği ile.

Yanık benizli uşakları, çaresizce bakan kara gözlü yavruları bu kış tandırda yaşamaktan kurtardı.

En başında da ifade ettim, anlatması güç!

Allah ondan ve Anadolu kokan, memleket kokan, yanık benizli çocuklarda kendini bulduğu yüreğinden,

Satılmış Şahin ve onun gibi yürekli yiğitlerden razı olsun!