(Geçen haftadan devam)

 

      Biz Türk aydınları olarak geçmişimiz konusunda yeterli bilgilere sahip değiliz. Prof. Dr. Tahsin Görgün Hoca’nın “Osmanlı Düşüncesi” kitabının önsözünde de belirttiği gibi: “ Türkiye ve İslam dünyası kadar Batı dünyasındaki akademik programlarda Osmanlı tarihinin ilim ve düşünce boyutunun ‘mevzu’ olarak görülmemesi, daha başka bir ifade ile, ilgi alanı dışında tutulması da, yapısal olarak araştırmacıların bu boyuta yönelmesini başından engellemektedir.”

      Hal böyle olunca kısa yoldan “Bizde düşünce yık, bizde ilim yok, bizde şu yok, bizde bu yok” gibi düşünceler de “Kayda değer bir şeyin olmaması” varsayımı ile kendi geçmişimizi araştırma, kaynaklardan öğrenme gibi bir yola pek girilmediği neticesine varılabilir.

      Bu yüzden biz de tarihe ve milletimize karşı olan  milli şuur sorumluluğumuzu geçmişte yaşamış ilim ve fikir adamlarımızdan söz ederek tarihi sorumluluğumuzu bir nebze olsun yerine getirme yoluna giriyoruz.

      Şimdi önümüzde altın değerinde bir eser dururken acaba biz  “Kutadgu Bilig ve Yusuf Has Hacib’i ne kadar tanıyoruz” sorusunu kendimize sorabiliriz. Türk dili ve edebiyatının olduğu kadar Türk kültür tarihinin de bu en önemli eserini ve onun yazarı olan Yusuf Has Hacib’i ne kadar tanıyoruz. Bizim toplum için Kutadgu Bilig hala el sürülmemiş bir hazine gibi karşımızda durmaktadır. Bu önemli ve muazzam eser hakkında duyduğumuz üç beş kelimenin dışında ne biliyoruz. Bu büyük eserin ne zaman, nerede ve ne için yazıldığı konusunda ilgili olanlar dışında pek bir bilgiye sahip olmadığımız bir gerçek olarak karşımızda durmaktadır. Bu yüzden milli şuur sahibi insanların bu büyük eseri ve bu büyük eserin yazarını tanımaları gerektiği Kanaat’ını taşıyorum. Bu konuda tanıtıcı yazılar yazmayı da milli şuur sahibi birisi olarak milli bir görev olarak telakki ediyorum.

      Biz Türkler kendi geçmişimizi tanıdıkça hem geleceğimizi kurmada hem de kendi benliğimizi bulmada önemli bir yol kat edeceğiz. Geçmişimiz bilinmeden gelecek için önemli hamleler yapılamaz.
      Bu yüzden geçmişte kalmış değerlerimiz gün yüzüne çıkartmak ve onları yeniden, yeniden hatırlamak mecburiyetindeyiz.

      Bu amaçla Şakir Ülkütaşır tarafından yazılan “Kutadgu Bilig ve Yusuf Has Hacip” konulu yazıyı aşağıda aktarıyorum:

 

      “Kutadgu Bilig’de devlet adamlarının ünvanları -Hacib ve Vezir müstesna- hep Türkçedir. İslam devletlerinde yaygın olan sultan, melik, emir, sipehsalar, hazinedar, vali, katip, debir (katip, müsteşar), şahne, müstevfa (Maliyeci).. Gibi ünvanlara tesadüf edilmez. Kitapta bu türlü unvan, resmi tabirler yerine = ”ilig, beg, beylerbeyi, subaşı, bitikçi, ılımga (nişancı, münşi), yalavaç (elçi), ağıçı (hazinedar), tapukçu, çağrıbeg, ilbegi..” gibi terimler zikrolunmaktadır.”

      “Kutadgu Bilig, halkı Karabudun, Akbudun diye başlıca iki tabakaya ayırır. Bu tarz ayırma yakın zamanlara kadar Kırgızlarda da böyle idi. Karabudun (yani halk) şu zümreyi teşkil eder: Satıkçı (tacir, satıcı), tarancı (ekici, rençber), İğdişçi (alelumum hayvan besleyici). Akbudun (üst tabaka) da şu zümreye ayrılır: seyyid (ulvi) otacı (tabip, hekim), afsuncu = yadcı (okuyup üfleyivi), yılduçılar (astrolog, nücum ilmini bilen). Halkı, bu tarzda zümrelere ayırış, en eski bir Türk içtimai taksimidir.”

      “Kutadgu Bilig’in bugün ortada üç yazma nüshası mevcuttur. Bunlar: “Viyana”, “Mısır”, ve “Fargana” nüshalarıdır. “

      “Bu eserin ilk tanınan Viyana nüshası – Aksak Timur’un oğlu Şahruh zamanında- 843 yılında (1439/40) Herat (Afganistan’ın bir şehridir) da Uygur harfleriyle yazılmış (istinsah edilmiş) olup, 1839 da İstanbul’da Avusturya elçiliği müsteşarı, meşhur Osmanlı tarihi müverrihi, Hammer’in eline geçmiş ve onun tarafından Viyana İmparatoru Sarayı kütüphanesine hediye edilmiştir. Macarlı müsteşrik Vambery, 1870 yılında bu nüshanın metin ve Almanca tercümesini neşretmiştir. 1910 da Radloff, bu nüshanın fotokopisini, Rus İlimler Akademisi tarafından kullanılan Rusça harflerle transkripsiyonunu ve Almanca tercümesini neşretti. Eldeki Radloff neşri, müellifin – sonra kendisinin de itiraf ettiği gibi- Türk dilinin bu devrine uygun olmayan bir transkripsiyon usulü kullandığından dolayı, ancak çok dikkatli bir kontrol ile istifade edilebilecek haldedir.”

      “Herat’ ta Uygur harfleriyle yazılan bu Viyana nüshasının, yazılış tarihinden 36 yıl sonra (879-1474/75 “Fatih Mehmet zamanında”) Tokat’a ve oradan da İstanbul’a düşmüş olduğu şu haşiyeden anlaşılmaktadır: “Tarihte sekiz yüz yetmiş tokuzda, yılan yılı, bu Kutadgu Bilig kitabını Abdürrezzak Şihzade Bahşi içün İstanbul’da Tokat’tan Fenari oğlu Kadı Ali bidig yiberip keltürttiler. Mübarek bolsun, devlet kılsün, mihnet gitsün”. Sonra şu kayıd da ilave ediliyor: “Nalband Hasan’dan satun aldık. Molla Hayreddin’in Cuna Mescidinin yanında Hacı Dellal”. Bu ilave, kitabın mezattan satın alındığını gösteriyor.”

      “Kutadgu Bilig’in Viyana nüshası Türk Dil Kurumu tarafından tıpkıbasım (faksimile) halinde yayınlanmıştır. (İstanbul 1942, Alaattin Kıral Basımevi, 144+200 s.).”

      “İkinci nüsha Mısır’da (Kahire’de) Hidiv Kütüphanesi’nde olup, Arap harfleri ile yazılmıştır. Bu yazma nüsha da Türk Dil Kurumu tarafından tıpkıbasım olarak yayınlanmıştır. (İstanbul 1943, Alaattin Kıral Basımevi, 13+392 s.).”

      “Üçüncü yazma nüshası ise Türkistan’da Fergana’ da yazar Fıtrat tarafından bulunmuştur. Bu da -ki mevcutların en önemlisidir- Arap harfleriyle yazılmıştır. Bu nüshayı önce, rahmetli Prof. Reşit Rahmeti Arat Almanca yazdığı bir makale ile ilim alemine tanıtmıştır. Yine Türk Dil Kurumu bu nüshayı da tıpkıbasım halinde yayınlamıştır. (İstanbul 1943, Alaattin Kıral Basımevi, 24+447 s.).”

      “Kutadgu Bilig’le ilgili son neşriyat, Prof. Dr. Reşit Rahmeti Arat tarafından yapılmış olup, bunlardan ilki kitabın tam metni, ikincisi de -metne ilaveten- eserin batı (Türkiye) Türkçesine çevrilmiş olan nüshasıdır. “

      “Metin kısmı iki bölümden olup, birinci bölüm “Önsöz-giriş” başlığı altında Yusuf Has Hacib ile Kutadgu Bilig hakkında ciddi bir tetkikin mahsulü olan bölümdür. İkinci bölüm ise, Kutadgu Bilig’in -mukayeseli metin neşri usulü altında- asıl metnini teşkil etmektedir. Bu bölüm de kitabın 1-654 sahifelerini tutmaktadır. Arat’ın bu metin nüshası Türk Dil Kurumu tarafından, güzel bir baskı halinde, neşredilmiştir. (İstanbul, 1947 Milli Eğitim Basımevi).”

      “Kutadgu Bilig’in Batı Türkçesine (Türkiye Türkçesi) çevrilmiş nüshası ise, Türk Tarih Kurumu tarafından neşredilmiştir. (Yusuf Has Hacib, Kutadgu Bilig II, tercüme eden: Reşit Rahmeti Arat, Ankara, 1959, Türk Tarih Kurumu Basımevi, XXVIII+477 s.). “

 

M. Şakir Ülkütaşır, “Yusuf Has Hacib ve Kutadgu Bilig Üzerine Küçük Bir Araştırma, Türk Kültürü dergisi, Türk Kültürü Araştırma Enstitüsü yayını, Ayyıldız matbaası, Ankara Aralık 1970, Yıl IX, Sayı: 98, S:93-94.