Başta Maarif Vekili Hasan Âli Yücel ve o günlerde Ulus Gazetesi’nin başında bulunan Falih Rıfkı Atay’ın teşvikiyle, tescilli komünistlerden olan Sabahattin Ali,  Nihal Atsız Bey’i mahkemeye vermişti. Ankara Üçüncü Asliye Ceza Mahkemesi’nde görülen bu dâvâ 26 Nisan 1944’te başlamış, ilk duruşmada milliyetçi gençler mahkeme salonunu tıklım tıklım doldurmuştu. Aslında “bu dâvâ”,  iki şahsın değil iki inancın çarpışmasıydı. Dâvânın ikinci celsesi 3 Mayıs 1944’e tâlik edilmişti. 
“Bu dâvânın ikinci celsesi için” Hüseyin Nihal Atsız’ın Ankara’ya geleceğinin; Osman Yüksel Serdengeçti ve arkadaşları tarafından üniversite öğrencilerine duyurulması, Ankara Garı’nın binlerce milliyetçi gençle hınca hınç dolmasına yol açmıştı. Ve 3 Mayıs’ta, Atsız ve Türk milliyetçileri lehinde -Ankara Garı’nda ve mahkeme salonunda- yapılan gösteriler millî bir heyecana dönüşmüştü. O günkü idare, bu millî refleksi, organize bir isyan  hareketi saymakla kalmamış, zamanın Cumhurbaşkanı İsmet İnönü ve Millî Eğitim Bakanı Hasan Âli Yücel de yaptığı konuşmalar, verdiği beyânatlarla milliyetçilik fikrini suçlamış, “Irkçılık ve Turancılık” olarak tahkir etmeye (!?!) kalkışmıştı. Şeflik döneminin baskıları neticesi,  mahkemenin istikameti değişmiş, gerçekler iftirâ ve yalan perdesiyle örtülmüş, hâdiseler Türk milliyetçilerinin aleyhine çevrilmiş, bu millî heyecan ve refleks  “Irkçılık - Turancılık Dâvâsı” diye yaftalanarak kötülenmek istenmiş, mahkeme “Türk milliyetçiliğinin mahkûm edilmesi” gâyesine mâtuf bir sahneye dönüşmüştü.

3 Mayıs’ın ve bu davânın en önemli özelliği, Türk milliyetçilerinin devlet idâresiyle resmen ve ilk defa karşı karşıya gelmesi; millî bir tepkinin, milliyetçi aydınlar ve üniversite öğrencisi gençler tarafından her türlü baskıya rağmen gösterilmiş olmasıdır. 
Yurdumuzda iktidar edilmek istenen komünizme karşı tepki gösteren on binlerce öğrenci ve vatanperver insanın kükreyişi karşısında Şeflik Dönemi idarecileri Türk milliyetçilerini sindirmek, Türk gençliğini yıldırmak ve Ülkü Devlerini susturmak için o güne kadar emsâli görülmemiş baskılara tevessül etmişlerdi. 3 Mayıs gösterilerinin mes’ulü sayılan; Hüseyin Nihal Atsız, Zeki Velîdi Togan, Dr. Hasan Ferit Cansever, Reha Oğuz Türkkan, Hüseyin Namık Orkun, Alpaslan Türkeş, Dr. Fethi Tevetoğlu, Muzaffer Eriş, Hikmet Tanyu, Sait Bilgiç, Necdet Sançar, İsmet Tümtürk,  M. Zeki Sofuoğlu, Cemal Oğuz Öcal, Cebbar Şenel, Necdet Özgelen, Hamza Sadi Özbek, Fâzıl Hisarcıklı, Cihat Savaş Fer, Nurullah Barıman, Fehiman Altan, Saim Bayrak ve Yusuf Kadıgil isimli 23 Türk milliyetçisi Şeflik İdâresi’nin direktifleriyle tutuklanmışlardı.
Bu Ülkü Devleri tabutluklara konulmuş, akıl almaz işkencelere tâbi tutulmuş, zulmün her çeşidine maruz kalmış, en ağır ezâ ve cefâdan geçmişler, ama inançlarından, ideâllerinden ve Türk milliyetçiliği dâvâsından asla tâviz vermemişlerdir. Türk milletinin tarih boyunca ırkçı olmadığını haykırıp Turancılık mefkûresini bir şeref nişânesi saymışlar, ırkçılık iddiasını reddetmişlerdir. 65 oturum süren mahkemeler neticesi “Irkçılık ve Turancılık Dâvâsı” 29 Mart 1945 tarihinde verilen birçok mahkûmiyet kararlarıyla sonuçlanmış, ancak dâvânın temyizi üzerine 25 Ekim 1945’te yeniden yargılamaya karar verilmiş ve 31 Mart 1946’da suçsuzlukları ortaya çıkan 23 Türk milliyetçisi berat etmiştir.

DEVAMI YARIN