Mesleğe başladığımda yaşadığım şehri ‘Göç veren il’ olarak tanıdım.

Az sonra ‘İşsiz şehir’ kavramı çıktı karşıma.

Bir de ‘Müstakil üniversitemiz’ olmalıydı,

Ah ‘Acemi Birliği’ ah, diye diye devam etti beklentiler.

Ve ‘Teşvikte 6. Bölge’ türküsü söyledik.

Bunlar tamamlanırsa neler neler olmazdı ki, demeye kalmadı yenileri eklendi.

‘Yüksel Hızlı Tren’le şehrimiz dünyaya bağlanmalıydı.

Devletimiz var olsun ‘Hava Limanı’nı üstüne ekledi. Baldı kaymak da oldu.

Biraz bünyeye ağır geldi bu hizmet, ‘Hava limanı zarar’ eder nidalarıyla bir anda devletin ekonomi bilimcisi olduk.

Yetmedi ‘Şehir Hastanesi’nin ilkine de sahip olduk!

Samimiyetle ifade etmem gerekirse bunların tamamı fevkaladenin fevkinde projeler ve beklentiler.

Çorum’u çatlatacak her bir proje ile yaralar sarılacak, huzura adım adım yürüyeceğiz diye umut ederken, zaman gösterdik ki olayları ‘arabeske bağlama’ gibi bir huyumuz var!

Evet evet, yanlış anlamadınız!

www.yozgatcamlik.com’un anketlerinden birinde ‘Yozgat’a dönmek ister misiniz’ diye sorduk, büyük oranda hayır çıktı.

Doğduğun yer mi doyduğun yer mi diyor ya atalar, elbette ki kimseden yıllarca yaşadıkları diyarlardan çıkıp Yozgat’ta yaşamalarını istemeyiz.

Bundan sonrası için çocuklarına Yozgatlı olduklarını unutturmasınlar kafi gelir.

Az önce sıraladıklarımızın bir kısmı gerçekleşti, bir kısmı gerçekleşmek üzere, bir kısmı zor gibi. Mesela Acemi Er Eğitim Birliği.

Zamanında öyle kaçırmışız ki, sanki Mevla sahiplenmeyen dünyamıza ders veriyor özlemi.

Aslında Acemi Birliği de kurtarıcı değil bu topraklara.

Bu gün 4’üncü OSB hayat buluyor Boğazlıyan’da. OHAL ile kurulan ve uzun süredir yorgun ve istihdamsız kalan fabrikaların OSB’si ‘Yerköy OSB’de bile büyük oranda işler yolunda gidiyor.

Bu gün hemen şimdi 100 fabrika kursak her biri biner kişi çalıştırsa, inanın memnuniyet karinesi çıkmaz ortaya.

Yıllarca bize iş değil ‘mutluluk kazandırın’ dedim.

Biz mutlu olursak kendi fabrikalarımızı kurar, içimizde göçü kaybederiz. Mutluluk umuda bağlıdır. Umudun olmadığı diyarlarda mutluluk da olmuyor.

Bizler mutsuzluk üzerine bina ettiğimiz beklentiler gerçekleşse de memnuniyet yüzdesi yükselmiyor kıymetli hemşehrilerim.

Bozok Yaylası’nda yaşasak da ‘Metropol mutsuzluğu var’ ruh dünyamızda.

Kaşlar çatık, ifadeler sert, söylemler negatif, kişilerin ve olayların karanlık yüzünü görmeye odaklanmış, dahası kendi kaderinden umudu olmayan.

Asla umutsuzluk aşılamak istediğimi düşünmeyin, tüm umutlarım sele kapılsa, çöp olsa, buharlaşıp göklere karışsa da Yozgat ise mevzu, son nefes son umuttur benim için.

Memlekette umutlar öylesine aşınmış, tarumar olmuş ki, iş olsa da biz işsiziz, beklentiler gerçekleşse de yenilerinin kaygısı sarıyor her yanımızı, negatif bakış açısı, olumsuzluklar üzerinde yükselen gelişi güzel ilişkiler.

Acilen bize iş değil umut lazım en organiğinden ve mümkünse gübresiz.

Ruhen işsiz bir topluma kurulan fabrikalar işçisiz kalıyor sevgili dostlar.

Psikolog değilim ama yaşadığım şehri ve insanlarımı çok iyi tanıyorum.

Hayatın boş açısından dolu görmek zor olabilir belki ama çalışmakla ölmeyecek kadar işe muhtaç olduğumuz umut etmek zor olmamalı.

Birileri bize ekmeğimizi taştan çıkaracak kadar yetenekli ve güçlü olduğumuzu hatırlatmalı.

Yoksa ruhtaki işsizlik bedenden ayrı dünyalarda geziniyor.