Evet bunun adı bir savaş maalesef.

Demokrasinin atar damarı, nefesi, olmazsa olmazı olan seçimleri bizler kendi elimizde Yozgat’ta, Yerköy’de, Akdağmadeni’nde, Boğazlıyan’da, bilumum ilçelerde, beldelerde ve dahi köylerde savaşa çevirdik.

Kör dövüşü ile yaptık bu savaşı.

Kapı komşumuz, öz kardeşimiz, köylümüz, iki ay önce aynı kahvehanede buluştuğumuz dostumuzla kötü olduk.

Ne için, sırf baştan aşağıya yalan, dolan ve sonu olan dünyanın makamına sahip olmak için.

Pir Sultan Abdal’ın ‘Hiç ellerin taşı bana değmez, ille dostun gülü yaralar beni’ sözü misali, kendi dostumuzla yaralandık.

Seçimi bile bile, büyük bir hırs, büyük bir körlükle savaşa dönüştürdük.

Şimdi soruyorum; savaşın kazananı olur mu?

Olmaz.

O halde hala neden germeye çalışıyoruz yaşadığımız toplumu?

Kazanan kazanmış, kaybeden kaybetmiş.

O halde eğer gerçek paydamız, ortak derdimiz Yozgat, değer yargımız ortak ise 31 Mart akşamından öteye geçmemeli hiçbir şey.

Hala gerginlikler, çekişmelerin yaşandığına dair öyle haberler alıyorum ki anlatamam, kulaklarıma inanamıyorum.

Savaşa dönüştürdüğümüz seçimin hırsını temizlemek için kan mı dökülmesi gerekiyor illaki.

EKMEK…

Seçim bitsin taşlar yerine otursun dedik şükür bitti, taşlar yerine oturmaya da başladı.

Elbette ki her yenilik kendi ekibini doğurur

Nitekim bundan öncekiler de öyle oldu.

Tüm mesele yeni ekibi oluştururken ekmek denilen kutsal değerle oynanmaması.

Özellikle de çalışan, işinin ehli, dürüst insanların ekmekleri ile oynanmaması gerekiyor.

Madem Hak olanı yapmak zorundayız o halde Hak olanı da yüksek sesle konuşmak zorundayız.

Sadece belediyeler için değil sözüm, her kurum ve kuruluş için geçerli olan bir gerçekten bahsediyorum.

Ekmekle oynamak, insanların rızkına şerh düşmekle yeni bir ekip olmak, vizyon oluşturmak ayrı, apayrı şeyler.

Ki, vizyon oluşturma, hedef ve amaca dair hareket ediyormuş gibi hissetme işin vicdani aldatmacasından başka bir şey değil.

Ekmeğe yani rızka dair hatırlatmada bulunmak bir gazeteci olarak görevimdi yerine getirdim.

Daha da konuşmak gerekirse zamanı geldiğinde konuşuruz.