Bu ülkede bir kesim inadına seçim isterken bir kesim istemiyor.
Bu ülkede bir kesim mevcut iktidarı seçime mecbur bırakırken bir kesim mecburiyetleri görmezden geliyor.
Şimdi, bakıyorum da gözden kaçırdığımız, farkında olmadığımız, dikkatimizin ötesinde bir şeyler mi cereyan ediyor ülkemde diyorum.
Seçim mi geçim mi diye soruyor bazıları!
Bir ülkeyi terbiye etmek, kontrol altında tutmak istiyorsanız korku salmanız yetiyor. Kimi zaman silah sesleridir, barut kokusudur, kimi zaman ekonomik sıkıntılarla dolu bilinmeyenler o korkunun adı.
Ya da siyasi kaos ortamıdır, ki- güven ortamını şüphelerle dolu bir eksene kaydırmak yeter de artar bunun için.
Şimdi, Türkiye üzerinden bir değerlendirmede bulunalım.
Acaba diyorum; korkularla sindirmek istiyorsanız, ya da siyasi kaos oluşturmak veya ekonomik darboğazın içine insanları hapsetmek istiyorsanız şuan yaşadıklarımızla mı muhatap olmalıyız diyorum kendi kendime ve sizin yerinize?
Şükürler olsun terör belasını devletimizin ortaya koyduğu kararlı duruş, malum siyasi parti dışındaki partilerin de kararlı tavrı sayesinde bertaraf ettik!
Peki geriye ne kaldı?
Ekonomik krizler, siyasi belirsizlikler.
İktidarın adı ne olursa olsun, ülkemde her dönem ekonomik krizlerle halk terbiye edilmeye, yönlendirilmeye çalışılıyorsa otomatik olarak siyasi belirsizlikte çıkıyor.
Ülkemin üzerine ekonominin kara bulutlarını sermeye, insanları güneşsiz, nefessiz, halsiz bırakmaya çalışıyorlar.
Bunun karşısında siyasi güç, iktidar otoritesi ne derece doğru hamleler yapıyor?
Önem alma noktasında kaç adım ileri kaç adım geri gidiyor?
Ve siyasetin diğer aktörleri seçim olsun da hangi sebeplerle olursa olsun mantığında mı, yoksa gerçekten siyaset arenasındaki muhalefet olma görevini mi icra ediyor?
Bir öyle bir böyle; hangi taraftan bakarsanız bakın ülkemiz erken bir seçime gebe, ama erken seçim yapacak yetkinlik ve doygunluğa da sahip değil. Mecburiyetler bir seçim getirip önümüze koyar mı, tarih tekerrürden ibaret derler, olur mu olur!
O yüzden şu hakikat üzerinden bakıyor, değerlendiriyorum olayları ve mevcudiyetimizi.
Siyasi partiler, iktidarlar, makam sahipleri gelir geçer. Bir gerçek var ki o da milletin selameti ve istikbalidir.
İçinde bulunduğumuz süreci çok iyi okumak, çok iyi değerlendirmek, çok iyi görmek gerekiyor.
İktidar sahipleri; feraset, dirayet, farkındalık oluşturma ve fedakarlık etme adına ortaya olağanüstü bir gayret ve mesai koymak zorunda. Mükellefiyetleri oldukça yüksek ve mazeret götürmez…
Kendi içinde batan geminin malları mantığı ile hareket eden, bugünden devletin içinde bulunduğu duruma rağmen istikbal devşirme adına her türlü yolu mubah görenler olacak mı? Olacakmısı da soru mu, şimdiden öylesine pazarlıklar yapılıyor ki!
Burada önemli olan millet ferasetini bir hava yastığı gibi görmek yerine frene doğru zamanda basmasını, doğru alanda gaza yüklenmesini bilmektir.
Muhalefetin de sorumlulukları var elbette.
Yapıcı muhalefet kavramını tekrar etmek istemiyorum, bu hakikatten yoksunsanız zaten millet sizi tercih etmiyor, görmezden geliyor ve direksiyon başına geçirmiyor.
Mühim olan iktidarın hataları karşısında kartı doğru zamanda oynamak, hamleleri doğru yöne yapabilmek ve mümkünse tek ama tek gücü milletten alabilmek.
Farklı cenahların, karanlık güçlerin sağlayacağı destekle siyasi iktidarı seçim arenasında alt etme fikri yerine, düşmanımın düşmanı dostum değil, milletimin düşmanı bir milyon kere düşmanım mantığı ile hareket edebilmektir asıl olan.
Yakın zamanda bir seçim olur mu, olursa da millet adına pozitif tesir etmeli olmazsa da.
Fatura ve bedel ödeme konusunda zaten antrenmanlıyız, lütfen yeni sınamalar üzerinde plan yapmayın.