Hayat bir nefestir, aldığın kadar...

Hayat bir kafestir, kaldığın kadar...

Hayat bir hevestir, daldığın kadar...

Diyor Hz. Mevlana….

* * *

Garip dünya, yalan dünya, sahte dünya, fani dünya…

Bu dünyayı çivi çakmak için gelmemişiz ki hiçbirimiz.

Er ya da geç konakladığımız bu dünyadan zaten göçüp gideceğimizi bilerek dünyaya geliyoruz.

O yüzden bu dünyanın varlığına serzenişte bulunmak da ne ola ki!

Düşünebiliyor musunuz, size bir ömür biçilmiş, ölüm vakti belli, geri sayım devam ediyor ancak sondan bir önceki günü bilmeden yaşıyoruz.

Her gün her an her saniye sondan bir önceki gün olabilir.

Sona doğru süratle ömür mahzenindekileri tüketiyoruz ama kalan günlerin hesabını yapamıyoruz.

Seyfi Hoca (Bayrak) ve Ahmet Şükrü Karacabak da sizler, bizler gibi hesabı yapmadan çıktılar yola.

Halbuki geri sayımın son virajındaydılar.

Kader, her iki insana da emeklilik hayatı sonrası siyaset kısmet edecek, o siyasette bir belediyeyi ziyaret ederken arabaları kontrolden çıkacak ve…

Kader ağlarını, insan ömrüne dair yaşanacakları öylesine akıl almaz bir yapı ile dizayn ediyor ki düşündüğünüz vakit karşınıza gözünüzün alabildiğince uzak bir derinlik çıkıyor.

Olmaz dediğin ne varsa hepsi olur. Düşmem dersin düşersin, şaşmam dersin şaşarsın. Öldüm der durur, yine de yaşarsın...

Hz.Mevlana

* * *

Derin bir üzüntü içerisindeyiz.

Sebep belli, ani ölüm.

Ani ölüm var mı dünyada.

Dünya hastalıklar, engeller, ya da farklı vesilelerle insanı ölüme hazırlıyor.

Aslında her an hazır olma gibi bir zorunluluğumuz var ama insan iman etse de ölümü kendine yakıştıramıyor.

Ki, hiç kimse Seyfi Bayrak ve arkadaşına bu anlamda yakıştıramadığı için çok üzüldü.

Elden bir şey gelmiyor, gerçek olan bu.

Dua etmek en makbulü.

Mevla mekanlarını cennet eylesin, kabirleri nur olsun.