Neredeyse tamamı dijitalleşen dünyamızda;
Yaşadıklarımızın tekrarı olsa,
Uzakları bir parmak hareketi ile yakınlaştırsak,
Düşen enerjimizin birkaç saatlik priz buluşması ile artırabilme imkanı olsa.
Ya da programlayabilsek hayatı; dakikası, saniyesi şaşmayan bir düzen kurabilsek.
Duyguları olmasa mesela pek çok zaman yaşadıklarımızın!
İmkansız kavramlar üzerinden bakınca dijital dünyayı insan hayatının duygularına da bağlayabilsek ne olurdu acaba diye düşündüm bir an…
Zamanın tekrarı, mümkün olsa değil mi?
Bir Kurban Bayramı daha geride kaldı mesela. Acısı ve tatlısı ile yaşanmışlıklarını geri getirmek mümkün mü? Kim bilir ahir ömrümüzde kaç bayram daha bekliyor bizi.
Sayılı ömrü hatırlatmak değil niyetim, lütfen yüreğinizde olumsuzluk izler bırakmak istediğim kanısı oluşmasın. Tam tersi, yaşanmışlıkları, paylaştıklarımızın değerini, özelliğini ve bir daha geri gelmeyecek, bir saniyesini dahi tekrara düşüremeyeceğimiz zamanların kıymetine vurgu yapmak istiyorum.
Özellikle belli bir yaştan sonra zamanı yakalamak ne mümkün. Avuçlarımızın arasından kayıp giden su kabarcıkları misali. Tutmak, bekletmek imkansız.
Dijital dünyanın sunduğu kolaylıklar ve hız, bize zamanın ne kadar değerli olduğunu bir kez daha hatırlatıyor. Teknoloji, hayatımızı kolaylaştırıyor, iletişimi hızlandırıyor, bilgiye erişimi artırıyor. Ancak, zamanın geri alınamaz olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Her anın biricik olduğunu, yaşadıklarımızın tekrarının olmadığını bilmek, bizi daha bilinçli ve duyarlı yaşamaya yönlendirmeli.
Geriye dönüp baktığımızda, çocukluğumuzun bayramları, ilk gençlik yıllarımızın heyecanı, sevdiklerimizle geçirdiğimiz anılar, her biri bir daha yaşanamayacak anlar olarak kalıyor.
Kurban Bayramı gibi özel günler, bu anıların biriktiği ve paylaşıldığı zaman dilimleri. Her bayram, bir öncekinden farklı, her yaşanmışlık bir diğerinden özel. Belki de bu yüzden bayramlar, zamanın kıymetini daha fazla hissettiriyor bize.
Bayram sabahları, aile büyüklerinin ellerini öpmek, sevdiklerimizle bir araya gelmek, çocukların neşesi, kurban kesmenin manevi hazzı... Tüm bu anılar, zamanın dokusuna işleniyor.
Bir sonraki bayramda, geçen yılki bayramın anılarını hatırlıyoruz, belki de kaybettiklerimizin yokluğunu daha derinden hissediyoruz. Ancak, bu anılar bize zamanın değerini, yaşanmışlıkların kıymetini hatırlatıyor.
Her bayramda, belki de bir daha göremeyeceğimiz sevdiklerimizle vakit geçiriyoruz. Yaşanan her an, gelecekte hatırlanacak bir anı oluyor. Zamanın geçişi, yaşadıklarımızın tekrarı olmadığını bir kez daha gösteriyor. Dijital dünyanın hızında, her şeyin anında gerçekleştiği bir çağda, zamanın geri alınamaz olduğunu unutmamalı.
Özellikle belli bir yaştan sonra, zamanın ne kadar hızlı geçtiğini daha fazla hissediyoruz. Çocukluk yıllarımızın yavaş akan günleri, gençlik yıllarımızın enerjik temposu, yetişkinlik yıllarımızın yoğunluğu derken, bir bakmışız ki yıllar geçmiş. Zamanın hızına yetişmek mümkün değil. Her anı dolu dolu yaşamak, sevdiklerimizle daha fazla vakit geçirmek, yaşadığımız her anın kıymetini bilmek asıl gerçek.
Belki de bu yüzden bayramlar, zamanın kıymetini daha fazla hissettiriyor bize. Her bayram, sevdiklerimizle bir araya gelmek için bir fırsat, yaşanmışlıkları paylaşmak için bir vesile. Geçmiş bayramların anıları, gelecekteki bayramlara umutla bakmamızı sağlıyor. Zamanın tekrarı olmadığını bilmek, her anın kıymetini bilmemize yardımcı oluyor.
Dijital dünyanın sunduğu imkanlarla, sevdiklerimizle daha kolay iletişim kurabiliyoruz, anılarımızı dijital ortamlarda saklayabiliyoruz. Ancak, zamanın geçişini durdurmak mümkün değil. Her anı, her yaşanmışlığı, her duyguyu, her anıyı dolu dolu yaşamak gerekiyor. Zamanın geri alınamaz olduğunu bilmek, yaşadığımız anların kıymetini bilmemize yardımcı oluyor.
Bir bayram sabahını düşünün ve önceki bayram sabahları hatırlayın.
Giden gelmiyor, o yüzdendir ki anı yaşamak mümkün olduğunda tadını, değerini hissederek yaşamaktır asıl olan.