ABD başkanı Joe Biden’ın seçim öncesi vaatlerinden biri olan Dünya çapında bir Demokrasi Zirvesi toplayacağı vaadi 9-10 Aralık 2021 tarihlerinde gerçeğe dönüşecek gözüküyor. Demokrasi Zirvesine katılacak olan demokratik ülkelere şimdiden resmi davetler yapılmaya başlandı. Bu resmi davetliler arasında ise maalesef Türkiye bulunmuyor. Türkiye-ABD ilişkilerini yakından takip edenler ve Türkiye’nin son 10 yılda uluslar arası demokrasi endekslerinde giderek son sıralarda kaldığını bilenler açısından açıkçası bu sürpriz bir karar değil. Türkiye başta mevcut ABD yönetimi olmak üzere bir çok demokratik batılı devletler açısından bir demokrasi olarak görülmüyor. Türkiye, Çin, Rusya, Azerbaycan, iran , Macaristan gibi kesinlikle demokrasi kabul edilemeyecek otoriter ülkeler liginde görülüyor. Nitekim ABD yönetimi yukarıda saydığım ülkelerin hiçbirini demokrasi zirvesine davet etmemiş durumda. Bununla birlikte Angola ve Gana gibi Afrika ülkeleri Aralık ayında yapılacak olan Demokrasi Zirvesinin davetliler listesine girmiş bulunuyor.

Cumhuriyetin 100.yılına doğru giderken ülkemizin demokratik olmayan bir ülke olarak görülmesinin olumsuz sonuçlarını bugün ekonomiden hukuka her alanda hissediyoruz. Türkiye düne kadar Avrupa Birliğine tam üye olma yolunda giderek demokratikleşen bir ülke olarak görülür iken bugün gelinen noktanın izahı son derece zor. Türkiye’nin cumhuriyet tarihi boyunca hiçbir zaman tam demokratik bir yönetim anlayışı yönetilmediğini ve cumhuriyet rejiminin kurumsal ve zihniyet olarak hiçbir zaman demokratikleşemediği gerçeğini net bir biçimde ortaya koymak durumundayız. Türkiye’nin demokratikleşememesinin önünde iç ve dış dinamikler her daim önemli bir rol oynamıştır. Türkiye’nin tarihsel, sosyolojik , ekonomik ve siyasal gerçeklikleri ve bunların oluşturduğu prangalar bir türlü Türkiye’yi rahat bırakmamıştır.

Demokrasi bugünden yarına ortaya çıkan bir siyasal rejim değildir. İngiliz demokrasisinin hikayesi 1215 tarihli Magna Carta’ya kadar giderken, Fransa , 1789 Fransız devriminden bu yana 5 ayrı Cumhuriyet rejimi yaşamıştır. Ülkemizi Demokrasi Zirvesine davet etmeyen ABD ise 1776 tarihli Bağımsızlık bildirgesinden bu yana dönüşümler geçirmiş 1861-1865 tarihleri arasında 600 yüz bin insanın hayatına mal olan bir iç savaş yaşarak Amerikan demokrasisini yeniden tesis edebilmiştir. Bütün bu örneklerden hareket ederek edecek olursak gerçek demokrasiler için halklar bedel ödemişlerdir. Ve bugün demokrasi ile yönetilen halklar geçmişten bugüne demokrasi uğruna ödedikleri bedellerin ne kadar ağır bedeller olduklarını bildikleri için bugün demokrasilerine sahip çıkmaktadırlar.

Bu uzun girizgah’tan sonra Türkiye’nin Aralık ayında yapılacak olan Demokrasi Zirvesine davet edilmemesinin sonuçları şunlar olacaktır:1) Türkiye ABD ve zirveye katılacak olan diğer ülkeler nezdinde resmen demokrasi olmayan ülke olarak tescil edilecektir. 2) Türkiye- ABD yönetimi Başkan Biden ‘ın başkanlığı boyunca son derece mesafeli ilişkiler kurmak zorunda kalacaktır. 3) Türkiye dış yatırım çekmek durumunda olan bir ülke olarak bundan sonraki süreçte batılı demokratik ülkelerden gereken ekonomik desteği bulmakta zorlanacaktır. 4) Uluslar arası ilişkiler noktasında Türkiye giderek zayıflayan konumu sebebiyle dikkate alınmayan bir ülke olarak kabul görecektir.

Türkiye’nin önümüzdeki aralık ayı sonrasında yukarıdaki sonuçlarla karşılaşmaması adına acilen demokrasi kulvarına dönüş yapmasına ihtiyaç vardır. Türkiye eğer demokratik sürece yeniden dönüş yapabilir ise bu sürecin başta dış politika ve ekonomi olmak üzere bir çok alanda hızlı bir biçimde Türkiye’nin lehine sonuçlar doğuracağını söyleyebiliriz.

Türkiye asla bir Rusya veya Çin olmamalıdır zira Türkiye’nin 200 yıllık demokratikleşme sürecinin hedefi batılı demokratik ülkeler seviyesine ulaşmak olmuştur. Türkiye bu tarihsel gerçekliğe ters hareket ettiği için son 10 yıldır başta hukuk olmak üzere evrensel değerlerden uzaklaşmıştır. Türkiye son 7 yıldır ekonomik açıdan küçülmektedir. 2013 yılında 12500 dolara ulaşan kişi başı gelir düzeyimiz bugün 8500 dolara kadar düşmüştür. Demokrasiden ve evrensel değerlerden uzaklaşmanın bedelini ülke olarak yoksullaşarak ödemekteyiz. Bu açıdan şu gerçeği görmek durumundayız demokrasiden kopan bir Türkiye yoksul bir Türkiye olarak kalmaya mahkumdur. Demokrasinin tüm kurul ve kuralları ile yeniden tesis edilmesi adına hep birlikte acil demokrasi demeli 2022 yılında dünya ülkeleri arasında olmamız gereken konuma tekrar ulaşmalıyız. Bu kadar çok demokrasi güzellemesi yaptıktan sonra sözlerimi Winston Churchill’in şu enfes tespiti ile bitirmek isterim:” Sabahın köründe kapınızı çalanın sütçü olduğundan emin olduğunuz rejime demokrasi denir.”