İkinci Dünya savaşı Sonrasında Sovyetler Birliği tehdidine karşı kurulan kısa adı NATO olan Kuzey Atlantik Örgütü kuruluşundan bu yana 70 yılı geride bırakmış olmakla bugünlerde bir çok tartışmanın odağı konumda. Fransız Cumhurbaşkanı Macron’un NATO’nun beyin ölümünün gerçekleştiğine dair sözleri başta Almanya olmak üzere bir çok ülkede tepki ile karşılanmakla birlikte yeni tartışmaların da fitilini ateşledi. ABD başkanı Trump’ın diğer NATO üyelerinin gerektiği mali açıdan gereken destekleri sağlamadıklarına dönük eleştirileri devam etmekle birlikte Türkiye- NATO ilişkileri noktasında geçen günlerde sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın gerekirse İncirlik üssü ile Malatya’da bulunan Kürecik Radar İstasyonunun kapatılabileceğini söylemesi yeni bir gerginliğin daha ortaya çıkmasına sebep oldu. Bu noktada Türkiye- NATO ilişkilerinin Türkiye- ABD ilişkilerinin seyrine göre geliştiğini söyleyebiliriz. Türkiye-ABD ilişkilerinin kötüleştiği durumlarda Türkiye’nin NATO’nun ABD’den sonra gelen ikinci büyük orduya sahip olması ve stratejik öneminin farkında olan dolayısıyla kendi avantajlarını masaya süren bir siyasi aktör olarak hareket ettiğini söyleyebiliriz. Bugün için Türkiye-ABD ilişkilerinde yaşanan derin kriz hali karşılıklı restleşmelerle sürerken Türkiye için NATO’nun ne ifade ettiğini net biçimde ortaya koymak durumundayız. Türkiye bugün için siyasi bir karar alarak NATO’dan çıkabilir fakat bunun sonuçlarını ve ortaya çıkabilecek ağır bedellerin hesaplanması gerekmektedir. Türkiye’nin NATO’dan çıkması durumunda karşılaşabileceği en büyük Ortadoğu ve Akdeniz’de gücünü giderek arttırmakta olan Rusya ile karşı karşıya gelmesi olacaktır. Son 400 yıllık Türk-Rus ilişkilerini incelediğimizde Osmanlı imparatorluğunun zayıflamasında ve çöküşünde en önemli faktörün Rusya olduğu açıktır. Rusya tarihsel açıdan her daim Osmanlı imparatorluğunun karşıtı bir güç olarak gelişmiş ve var olmuştur. Rusya’nın 2014 yılında askeri güç kullanarak Kırım’ı ilhak etmesi bizlere Rusya’nın geleneksel yayılmacı politikasından vazgeçmediğini göstermektedir. Kırım’ın alınması sonucunda bugün Karadeniz’deki deniz gücü dengesi Rusya’nın lehine dönüşmüştür. Türkiye ile Rusya ticari açıdan önemli ilişkilere sahip olsa da tarihsel ve stratejik açıdan her zaman birbirine zıt hedefleri olan aktörler olarak kalacaklardır. Nitekim 2015 yılında Rus uçağının düşürülmesi sonucunda yaşananlar Rus tehdidinin askeri açıdan devam ettiğinin göstergesidir. Türkiye’nin NATO’dan çıkması Doğu Akdeniz’de NATO üyesi Yunanistan ve diğer NATO üyeleri ile karşı karşıya gelmemize sebep olacaktır. Rum kesiminin Kıbrıs Cumhuriyeti olarak NATO’ya girmesi ihtimalinin de doğacak olması Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de tam manasıyla sıkışması anlamına gelecektir. Aynı zamanda Türkiye’nin NATO’dan çıkması Türkiye’nin askeri harcamalarını bugünkünden daha fazla bir biçimde arttıracaktır. Türkiye’nin artan bu askeri yükü taşıması uzun vade de mümkün görünmemektedir. Türkiye’nin bugün için giderek daha çok işin içine girdiği Libya meselesinde ise NATO üyesi olmayan bir Türkiye Libya’da karşısında bugün Rusya’yı bulduğu gibi bir de NATO’yu bulacaktır. Libya’da hem Rusya’ya hem de NATO’ile karşı karşıya kalınması Türkiye için son derece büyük olumsuz sonuçlar doğuracaktır. Türkiye yukarıda özetlediğimiz bütün bu ihtimallere rağmen NATO’dan ayrılabilir fakat bunun bedeli ülkemiz açısından son derece ağır sonuçlar doğuracaktır. Türkiye’de bugün ortaya çıkan NATO karşıtı dilin iki temel sebebi ABD ile yaşanan kriz hali ve bununla birlikte bu karşıtlığın bir tür NATO karşıtlığına dönüştürülerek iç kamuoyuna dönük bir biçimde kullanılmak isteniyor olmasıdır. Türkiye’nin NATO üyeliği nerdeyse 70 yıllık bir hikayedir ve bu hikayenin başlamasının sebebi tarihi, coğrafi ve stratejik zorunluluklardır. Türkiye nasıl ki 1952 tarihinde NATO’ya girdiğinde yukarıda saydığımız zorunluluklara sahipse bugün içinde bu zorunluluklar Türkiye’nin NATO içerisinde kalmasını zorunlu kılmaktadır. NATO 70 yıllık tarihinde Türkiye’de gerçekleştirilmiş darbeler de önemli roller üstlenmiş NATO’nun görev alanı dışında kalan coğrafyalarda önemli insanlık suçları işlemiş bir örgüttür. Bu gerçekleri bilmekle birlikte NATO’nun halen dünyada işler durumda olan tek ve en büyük savunma paktı olduğu gerçeği yok saymak ve Türkiye’nin bu derece geniş bir paktın karşısına konuşlanmasını istemek ulusal güvenlik açısından çıkarlarımıza tamamen ters bir durumdur. Unutulmamalıdır ki devletlerin dostları ve düşmanları yoktur devletlerin sadece çıkarları vardır ki devletler çıkarlarını ancak ve ancak akıllı ve mantıklı politikalar yürüterek devam ettirebilirler.