Ben bir Yozgatlıyım.
Gurbetteki bir Yozgatlı olarak bunu söylerken hep gurur duydum ve hiçbir zaman gocunmadım.
Her fırsatta koştum memleketime hasretle, bitmeyen özlemimle. Benim için Yozgat tabelasını geçtikten sonra herşey başkadır. Havası başka, suyu başka, yeşili başka, alı
başka. Yiğidin harman olduğu, evliyalar yurdu, insanı mert memleketim.
Dağında kazdığım çiğdemine, çeşit çeşit meyvesine, suyu serin eşmesine hayran olduğum memleketim…
İnsan memleketini gerçekten seviyorsa olumsuzluklarına da katlanıyor. Kışın ayazına, buz tutmuş sokağına, yazın tozuna, bozuk yoluna, velhasıl hayatı kıymetli hale getiren tüm bu meşakkatlere de başım gözüm üstüne diyor ve sahip çıkıyor memleketine. Sevgi olmadan olmaz bunlar sanırım.
Ama kuru kuruya sevmek yetmez memlekete sahip çıkmak için.
Yapılanı sahiplenmek, korumak kollamak, gerektiğinde elini taşın altına koymak, memleketin
gelişmesi için gönlündeki sevginin tezahürü olarak elinden geleni yapmaktır benim bildiğim.
Bu yaz tatilinde hemen her yıl yaptığımız gibi çocuklarla birlikte sürdük arabayı memlekete.
Her ne kadar babası “ Sen Karabüklüsün oğlum” dese de “Ben Yozgatlıyım.”
diyen oğlumun her seferinde duyduğu heyecanı ve mutluluğu tüm hücrelerinde görmek mümkündü.
Ana babayı, eşi, dostu akrabayı ziyeretle geçti tatilimiz. Fırsat buldukça da aldık çayımızı, semaverimizi, bir lokma etle yufkamızı, domatesimizi, biberimizi gittik piknik
alanlarına.
Sorgun’da üç tepelere, Ahmet Efendi mesire alanına, Yozgat’ta Çamlık’a, Kent
Park’a.
Güzel vakit geçirdik akrabalarla. Güzel vakit geçirdik geçirmesine ama hepimizin de dikkatini çeken ve bizi üzüntüye sevkeden şey de aynı konuydu.
Belediyelerin ve hayır
sahiplerinin onca para ve emekle halkı için yaptırdığı bu güzelim mesire alanlarının içler acısı
durumuydu.
Kırılmış ağaç dalları, çöp kutularına değil de ortalığa atılan çöpler, üzeri bıçakla kazınmış masalar ve oturaklar, sprey boya ile duvarlara ilan edilmiş aşklar, tekmelenmiş uyarı levhaları, ulu orta yenilerek yollara atılmış kuruyemiş kabukları vs. vs…
Hepimiz de pes
dedik, bu kadar da olmaz.
Bunu yapanlar yine oraya gelmiş piknikçiler.
Bir insan neden kamelyaya asılmış uyarı levhasını paramparça eder ki, neden yemek yenmesi için yapılmış
olan masasında ve oturağında sigara söndürür ki, neden dikilmiş fidanların dallarını kırmaya
çalışan çocuğunu uyarmaz ki?
Şaşdık kaldık bu görüntülere.
Soruyorum size, bunu yapanlar memleketini sevmeyen insanlar mı, ya da kendi partisi kazanmadı diye kazanan parti mensubunun memleketi için yaptıklarına sırf muhalefet olsun diye karşı gelenler mi, ya da akıldan noksan meczuplar mı?
Hani “Memleketin hakkında neler söylemek istersin?” diye
sorduklarında, “Burası memleket mi yahu, yıllardır ne gelişti, ne de güzelleşti.” deyip her fırsatta karalamaya çalışıp yapılanları görmezden gelenler varya, galiba asıl memlekete zarar verenler tam da bu düşüncede olanlar.
Yapılana sahip çıkmadıkları, koruyup kollamadıkları
gibi bir de zarar verme noktasında vicdanları sızlamayanlar.
Kıymetli hemşehrilerimiz, başka Yozgat yok. Memleketimize sahip çıkalım, sevelim, sevgimizi her fırsatta gösterelim.
Gerek yapacağımız hayırlı işlerle, gerekse yapılanlara sahip
çıkıp, onları koruyarak ve zarar vermeyerek. Ve hep gururla söyleyelim “Ben birYozgatlıyım.” diye…