Belediye işçilerinin maaşları yarıya düşürüldü ve asgari ücret alacaklar. Zamlar da faydalanamayacaklar. Bütün gün telefonum susmadı; sinirlenenler, ağlayanlar, çaresiz kalanlar... İller Bankası payının mevcut çalışanlarının maaşlarının karşılanmadığı söylendi. Yazmamı, konuşmamı istediler. Elçiye zeval olmaz. Birilerinin sesi olmak için buradayız. Amacımız kişi değil memleket.

Buradan yazıp çizmek, rencide etmek, dalga geçer gibi haber yapmak, köşe yazmak kolay. Belediye Başkanımız Sayın Kazım Arslan değil hedefimiz. Sendika Başkanı Ferman Zararsız da değil. Amacım çözüm bulabilmek, ben ne yapabilirim, nasıl yardımcı olabilirim, elimden geleni yapmak gayem ve isteğim. Keşke daha fazlası gelse elimden. Kimsenin aleyhinde yazmam; yüzüne söylemeyi uygun görürüm. Baktım olmuyor, o zaman eleştiririm yazarım ama dozunda.

Bu durum düzelir mi bilmiyorum ama böyle gitmeyeceği kesin. Burada suçlu aramıyoruz. Bir de feragat sözleşmesi var. O sözleşmenin iyi niyetli bir sözleşme olmadığı belli. Haklarından feragat ediliyor işçiler. Bunu kim hazırladı bilmiyorum ama çok kurnazca. Sayın Kazım Arslan bu sözleşmeyi nasıl kabul etmiş, anlamış değilim çünkü kendisi kimsenin hakkını yemez, yedirmez. Umarım hala öyledir. Kendisini severim, daha yüz yüze konuşamadık. Mutlaka bir açıklaması vardır, düzelteceğine çabalayacağına inanıyorum, inanmak istiyorum.

Ayrıca Belediye Meclis Üyeleriyle görüştüğümde bu kararın meclisten çıkmadığını söylediler. Belediye Başkanımız Sayın Kazım Arslan, belediyenin bu durumda olduğunu biliyordu, bilerek geldi ama evdeki hesap çarşıya uymadı. Haklı olduğu konular var, haksız olduğu konular var. Bazı işçilerin maaşını düşürmesi çok güzel oldu; onlara müstahak. Çalışmayıp gezerek maaş alanlar, dönem adamı olanlar... Ah ki ah... Onlara hiç üzülmedim, hatta çok sevindim. Ama yıllarını verenler, çalışanlar, çalışmayanla bir tutulanlar; onlara büyük haksızlık. Bu maaşına güvenip kredi çekenler, düğün yapanlar, ev alanlar, ev geçindirenler... Onlar ne olacak peki? Neden işçi üvey evlat muamelesi görüyor, niye ayrıştırılıyor, niye o feda ediliyor, niye ilk kurban, ilk günah keçisi o seçiliyor? Benim Sayın Kazım Arslan’a sorum bu. Niyetim yermek, suçlamak değil, sadece altını çizerek yazıyorum: Çalışanların sesi olmak.

Belediyede herkes mutsuz, herkes kaygılı; kimsenin enerjisi, yaşam sevinci kalmadı. Bu, gündelik hayatlarına ve çalışma hayatlarına da yansıyacak. Çalışanlar, feragat sözleşmesini imzalamak istemiyor. "İmzalamazsak bize mobbing uygulayacaklar," diye korkuyorlar. Belediye Başkanımız Sayın Kazım Arslan bunu yapmaz, bu kadar gaddar olmaz, öyle bir insan değildir dedim. Evet, belediye borçlu her belediye gibi. Ama geçmişi bırakıp geleceğe bakmak şart artık. Eski dönem Belediye Başkanımız Sayın Celal Köse de Çedaş’ın borcunu kendi cebinden ödeyerek vermişti. Sayın Kazım Arslan’ın işi çok zor. Şehri yönetmek, personelle uğraşmak çok zor. Çok iyi anlıyorum ama sahada çalışan, ter döken, belediyenin içinde emek vererek çalışan işçilerin maaşını hak ettikleri gibi vereceğine inanıyorum. Büyükler derdi ya, "İşçinin teri soğumadan verin parasını," diye. Hayat pahalı, geçim zor, ev kiraları, çocuk okutan insanlar var. En azından bir kaç ay böyle gitse bir ömür dayanamazlar. Bu kaygıyla, bu sıkıntıyla nereye kadar dayanırlar bilmiyorum.

ESNAFIN ÇEKTİĞİ KREDİYE FAİZ KOYMAK NASIL BİR DÜŞÜNCEDİR?

Esnafın çektiği krediye faiz koymak nasıl bir düşüncedir? Pandeminin zorluklarını yeni atlatmışken, daha toparlanamamışken, kendine gelememişken çektiği krediye faiz gelmesiyle sarsıldı esnaf. Kirası, vergisi derken bir de kredi faizi ödeyecek. Olacak şey mi bu? Niye hep esnaftan çıkıyor her şeyin acısı? Neden zenginlerin vergisi, kredisi kapatılırken esnafın üstüne semer vuruluyor, üstüne biniliyor? Niye olan esnafa oluyor? Niye ekonominin kötü gidişatı esnafa mal ediliyor? Bu mu hak, bu mu hukuk, bu mu adalet? Yazık, çok yazık. Niye bu ülkede zengin daha zengin, fakir daha fakir oluyor? Niye garibanın yüzü gülmüyor, güldürülmüyor? Niye yaşam cehenneme çevriliyor ve neden her gün daha da cehennem?