Bir beyaz kağıda her şey yazılabilirdi, bu her şeyin belki de çoğu yazılmıştı. İnsan yazılabilirdi mesela bembeyaz bir kağıda. Kendini anlamak için bu kadar çaba harcayan başka bir canlı yoktu yeryüzünde. Ve beyaz bir kağıda yazmak kendini anlamaya dair ciddi bir eylemdi.

 Her şey aslında neyi, nasıl algıladığımızdan ibaret değil midir biraz? Yargılarımız, kanaatlerimiz, bildiklerimiz, bilmediklerimiz. Düşüncelerimizi harekete geçiren de, bu hareket neticesinde vardığımız kanaatler de fazlasıyla öznel değil midir? Laboratuvar ortamında deneyle gözlemlenen de, matematikle soyut olarak ispat edilen de bir parça öznellik taşımaz mı? Rakamlara verdiğimiz anlamlar, fizik nesnelere yüklediğimiz duygular da fazlasıyla öznel değil midir? 13 sayısının ne suçu vardır mesela? Yüzyıllardır Hz. İsa’ya ihanet eden havarisi yüzünden uğursuz sayılması yetmez mi? İhanet edilen Hz. İsa’nın da, ihanet eden havarinin de, ihanetle kendisine ihbar edilen Vali Pilatus’un da kendilerinden sonra zavallı 13’ün başına gelenlerden haberleri yoktur. Hayatındaki en basit tesadüfün yani 12’den sonra gelmesinin, yani kendisini kendisi yapan varoluşunun, havarinin Yahudilerle işbirliği içinde çarmıha gerilme vakasına kadar uzanan süreçte işlediği cürümlerin ceremesini çekmesine neden olması 13’e haksızlık değil midir? Ya da hiç günahı olmamasına rağmen, olayda hiçbir dahli bulunmamasına rağmen neredeyse Orta çağ boyunca “Tanrının katili” sayılan Yahudilerin tamamına yapılan öznel, duygusal, gerçeklikten uzak bir algı değil midir?

 12 den sonra gelmek gibi talihsiz bir tarihe sahip 13’den bahsetmişken milletlerin rakamlarla ilginç ilişkilerinin bundan ibaret olmadığını hatırlamak gerekir. Mesela bizim “kırk ayak” diye bildiğimiz canlıya Yunanlar ve Germenler “bin ayak” derler. Arapların çokluk ifade eden sayısı “sittin” yani altmış iken biz “kırk kere söyledim anlamadın” diye kırk sayısıyla mübalağa ederiz. Bir rivayete göre biz, zamanında sadece kırka kadar sayabiliyormuşuz. O sebepten “kırk” sayısının çokluk ifade etmesi mantıklı görünüyor. Cenazenin ardından kırkının çıkmasını beklemek de kültürel bir meseledir mesela. Sadece rakamlarla değil elbette doğadaki tüm somut varlıklarla ya da soyut varlıklarla kendi pozisyonlarına, inançlarına, kültürlerine göre farklı bir ilişki geliştirmişlerdir milletler ve son derece öznel anlamlar çıkartmışlardır bunlardan.

 Eşyanın, tabiatın, nesneler aleminin bizim için ifade ettiği anlam aslında bizim onlara yüklediğimiz anlamdan fazlası değildi! Kutsal olduğuna inandığımız bir nesne, bir ağaç ya da bir hayvan, hatta olmayan ama varlığına inandığımız bir varlık bizim için kutsaldır ve bu tartışmasızdır. Bu arada, kutsal olanla kutsal olmayanın ayrımını yapmak da Aziz Pavlus’a cürüm olarak yeter sanırım.

 Her şeyin kendi halince bir lisanı vardır. Ve insan kendi halince geliştirdiği lisana uyduğu ölçüde her şeyle ilişki kurabilir. Motosiklet mesela, herkes için aynı anlama gelmez.  Özgürlük der kimisi motor için, kimisini gölgesiyle buluşturur motor, kimisini aydınlatır, terapi eder. Kimisi için de “cin işi” iki tekerli bir makinadan ibarettir sadece. Ama özgürlüğün de, doğanın kalbinin de, içimize yönelişimizin de hepi topu motor nesnesinde temerküz eden inanışımızdan öte ne anlamı olabilir ki?

 Oysa kesin çizgilerle ayrılamaz insan! İnsan bildiğine inanabilir. İnsan bilmediğine de inanabilir. İnsan inanmadığını bilebilir. İnsan bildiğine inanmayabilir de. “Gördüğümü bilirim, görmediğime inanırım” diye kestirip de atamaz insan bir çırpıda. Bir ayağı ötekinden kısa olduğu için sallanan bir masanın altına koyamazsınız belki ama, bir insandan her şey yapılabilir.

 İnancıyla bilgisini kolay ayıramazsınız, inandığından kolay vazgeçiremezsiniz, bildiğinden ayrı düşünemezsiniz, bilmediğine kolay ikna edemezsiniz insanı.  Aslında bir insandan hiçbir şey yapılamayadabilir.

 O sebepten bazıları için tutsaklıktan başka bir şey değildir birilerinin özgürlüğü. O sebepten bazıları için terapi olan, onlara iyi gelen bir şey, ötekiler için bir anlam ifade etmeyebilir. O sebepten bazıları için bir sayıdan, bir kitaptan, bir örtüden, bir canlıdan ibarettir kimisinin kutsalı.

 Hasılı sen sana ne sanırsan; ötekine de onu sanamazsın. O başka sanar, sen başka…