Bütün yürekler birleşti A Milli Takımımızın 6 Temmuz çeyrek final mücadelesi için atmaya başladı. Netice elbette önemliydi ancak bu kadar genç bir kadronun neler yapabileceğini dünyaya göstermek çok daha önemliydi. Gösterdik göstermesine de yine gördük ki futbol sadece futbol değilmiş. Gurur duyduk çocuklarımızla, göğsümüz kabardı her birisiyle.

Futbol sadece futbol değilmiş. Bir kez daha inandık bu cümlenin gerçekliğine. Merih’e verilen ceza, hakemlerin yanlış zamanda ve özellikle bizim baskın olduğumuz anlarda maçı sabote edercesine çaldıkları düdükler, gösterdikleri kartlar bizim kim olduğumuzu hala unutmadıklarını çok net bir biçim de göstermiş oldu. Diğer takımların gol sevinçlerinde siyasi ve etnik semboller, çirkin el hareketleri havada uçuşurken göz yuman UEFA. Türk’ün Türk olduğunu gösterdiği bozkurttan öyle rahatsız oldu ki sahada önü alınamayan Türk Milli Takım’ı masada kaybettirildi ve Merih iki maç ceza alarak oyundan kesildi. UEFA Disiplin ve Etik Komitesi olarak adlandırılan UEFA ceza komitesi UEFA'nın statülerinde belirtilen disiplin ve etik kurallarına aykırı davranışlara ilişkin soruşturmalar yapar ve gerekli cezaları uygular. Burada şu soru her spor severin ya da spora ilgisi olanın aklına gelmeli ki gelmiştir de. Merih’in bozkurt işareti hangi etik ve disiplin kuralına aykırılık gösterdi ki Merih’e (A Milli Takıma) ceza reva görüldü. Şaşırdık mı tabi ki şaşırmadık.

Türk Olmak Zordur...

Geçmişten bugüne zordu Türk olmak bugünden yarına da zor olacak belli ki. Türk gibi sevinmek rahatsız edecek birilerini, Türk kimliğiyle övünmek zorlarına gidecek birilerinin, mazluma Türk gibi merhamet etmek vicdanlarını hatırlatacak birilerine. Oysa onlar vicdanlarını, kimliklerini ve sevinçlerini hep başkalarına peşkeş çekmiş umursamaz hallerinden çok memnundular. Biz varız demenin zamanı her geldiğinde biz bunu yaparız. Bıkmadan usanmadan biz varız deriz ve gerekeni behemehâl yaparız bilirler ve rahatsız oldukları da temelde budur zaten.

Bizim diğer milletlerden her alanda iki kat fazla çalışmamız gerekiyor biliyoruz. Eksik ve hata bırakmadan işlerimizi yoluna koymalıyız ki gözleri sırtlan gibi üzerimizde olanlar üzerimize atlayıp dünya kamuoyunda bizi istedikleri tuşa getirmesinler. Farkındayız, neyin ne olduğunu biliyoruz ve bu yüzden önde ve ileri olmanın önemini kavramış durumdayız.

Dönelim bozkurt işaretine. Bu işaret tarihçe olarak bakıldığında da önemlidir ve hatta bizimle özdeşleşmiş bir işarettir. Mesela 1927 yılında basılan Cumhuriyetimizin ilk kâğıt parasında, hemen ardından 1931 yılında bastırılan ilk damga pullarımızda kurt resmi var. 1941 yılında kurulan ilk petrol şirketimiz Petrol Ofisi’nin amblemine bakın kurt başıdır. Kaldı ki küçük izcilere” Yavru Kurt” adını veren bizzat Atatürk’tür ve onların da amblemi kurt başıdır. Deniz kuvvetlerimizin ege denizinde her sene geleneksel olarak yaptıkları tatbikatın adı bile Deniz Kurdu Tatbikatıdır. Bu ve bunun gibi birçok örnek sıralanabilir. Yani aslında bugün anlaşıldığı gibi kurt işareti sadece bir siyasi partinin değil bir milletin yani Türk’ün işaretidir. Merih’te mensubu olduğu bu milletin işaretini bilir ve sevincini böyle göstermiştir. Bu kadar masum mu, evet bu kadar masum. Kasıtlıdır, ırkçılıktır gibi boş laflar etmeye gerek yok.

Sözün özü; futbolumuzla, tribündeki ev sahipliğimizle, sevincimizle kendimizden söz ettirdik. Gönül isterdi ki bizim çocuklar final oynasın ama burası bile yeterince umut vadediyor ve inanıyoruz ki biz şampiyon da olacağız.

Ayaklarınıza, yüreklerinize ve emeklerinize sağlık bizim çocuklar. Türkiye sizinle gurur duyuyor. Biz bitti demeden bitmeyecek bu hikâye…