Çağımızın en büyük problemlerinden biri bence iletişimsizlik ve buna bağlı olarak ortaya çıkan etik problemidir. Gelişen teknoloji ile insanın insanla olan bağı kopmuş ve makineleşmiş teknik bir iletişim aracına dayalı basma kalıp bir iletişim dünyasında yaşamaktayız.
İnceleyenleriniz oldumu bilemiyorum ama, ABD merkezli OpenAI şirketi geçtiğimiz hafta içinde insansı özellikler taşıyan, sohbet eden, yorum yapan, fikir veren, sorularınıza 320 milisaniye gibi insan tepki ve düşünme süresine uygun cevap verebilen yeni yapay zeka modeli ChatGpt-4o'nun tanıtımını gerçekleştirdi. Teknolojik anlamda harikulade bir adım olsa da gelecekle alakalı biraz düşündürücü bir yenilik. Tabi ki karşı değiliz ancak her tercih bir vazgeçiş olduğu için nelerden vazgeçtiğimizi de bilmek gerek. Somut bir şekilde birbirimizden uzaklaştığımız bu zamanda bu yenilikle beraber uzaklaşma mesafemizi varın siz hesap edin.
Biz eskiden diye başlayan cümleleri ne çok duyar olduk farkındamıyız. Yürütmeye çalıştığımız ilişkilerimizin bir çoğu kişisel anlamda kurduğumuz bağlara ve ne yazık ki bir çoğu da menfeate dayalı geçici ilişkiler. Soğuk,umarsız,samimiyetsiz ve daha kötüsü bana değmeyen bin yaşasın anlayışında seküler ilişkiler hepsi. Oysa geçmişte (bizim çocukluk çağlarımızda) kültürümüzün ve yaşadığımız coğrafyanın insan ilişkileri, güzel hasletlerin ve güzel sahiplenmelerin olduğu bir ilişkiydi.Koptuk mu koparıldık mı ne olduysa oldu.Biz birbirimizden, akrabalarımızdan, komşularımızdan uzak kalmayı yeğledik. Belki de işimize öyle geldiği için bunu yaptık ama nihayetinde konforuna bağlı, lüksünden taviz vermeyen tek amacı dünyada rahat etmek olan kalabalıklar olduk. Unuttuk dinimizin komşumuz açken tok yatmama anlayışını.Unuttuk bir yetimin başına okşamın Allah'ı razı ettiğini.Unuttuk birbirimizden başka kimsemizin olmadığını.Unuttuk selamın selamet ve güvenlik olduğunu....
Bizim etik dediğimiz şey aslında bize öğretilen töreden farklı olarak zamanın ve teknolojinin durumuna uygun davranmak, teknoloji ve çağın kendine has ahlak anlayışına göre hareket etmek ve bir kurumun, bir topluluğun insicamını bozmamak olarak tanımlanıyor.Yani etik ve ahlak birbirinden farklı şeyler. Ahlaklı olmak ve davranmak genel anlamda toplumun kültür ve töresini anlatırken etik, belirli gruba yer ve zamana uyum sağlamak anlamını taşımakta. İçini boşalttığımız bir çok anlamlı şey gibi ahlak anlayışımızın da içi boşaltılmaya başlandı. Adına İnternet dediğimiz bağımlılık hali, yaşlısından gencine, çocuğundan bebeğine esir aldı bizi. Ve zamanla biz onu değil o bizi yönetmeye başladı. Ve bu durum psikolojik anlamda "Stockholm Sendromu" nun tam karşılığı oldu. Katiline benzeyen ve hatta ona aşık olan çaresizler gibi olduk. Her şeyimizi bir şekilde İnternete teslim ettik. Arkadaşlarımız orada, bayramlaşmalarımız orada, alış verişimiz orada, sevgililerimiz,çocuklarımız,yatırımlarımız ve daha bir çok şey orada. Dolayısıyla robotik ilişkilere sahip sahici olmayan insanlara dönüştük ne yazık...
Hep özlemle andığımız günlere dönmek imkansız gibi görünse de biz, belli bir kuşağın temsilcileri olarak geçmişte öğrendiğimiz ve bizi biz yapan hal ve tavırlardan taviz vermezsek ya da öğrendiklerimizi günümüze adapte etmeyi başarırsak belki toplum genelinde olmasa bile aile anlayışının değişmemesi yönünde bir nebze katkımız olabilir. Şöyle düşünürsek ne demek istediğim daha bir anlaşılacak sanki. Bir çoğumuz sulak bir kayadibine damla damla vuran suyun kayayı oyduğunu görmüşüzdür. İşte burada bilmemiz gereken su damlasını çok güçlü olduğu değil damlaların devamlılığıdır. Aslolan da işte budur.
Biz kim olduğumuzu , törelerimizi, ahlak anlayışımızı unutmazsak bizler için değişen tek şey takvim zamanı olacaktır. Güzel şeylerin özlemle yad edilmesi değil kuşaktan kuşağa aktarılması dileğiyle.
Sağlıcakla kalın..