Ne kadar acı bir nida ve cevap alınırsa ne kadar umut dolu bir sesleniş, Sesimi Duyan Var mı? Umutsuzluğa değil umuda ihtiyacımız var.

Altı şubat;

Vicdanlarımızla baş başa kaldığımız, enkazları kaldırırken bir umut ve çırpınışla yıkık binalarda yeni hayatları aradığımız, asla unutmayacağımız kara günün tarihi.

Sadece binaların imtihanı değil, insanlığımız adına da imtihan verdiğimiz günleri hep birlikte korku ve umutla yaşıyoruz. Hala mucizevi kurtuluşlara (198.saat itibari ile) Allah’ın lütfu ile şahit olmaktayız. Rabbim yar ve yardımcımız olsun. Deprem bölgelerine yardımlarımızı bihakkın yetiştirmeye çalışırken bir şeyleri eksik yapmamanın, el uzatmaya çalıştığımız insanları (yardımları teslim ederken bile) incitmemenin telaşındayız. Millet olma bilincini an be an yaşamaktayız.

İşin bir başka boyutu da birbirimize yük olmama durumu ki, bunu da şöyle izah etmekte fayda görüyorum. Gece ve soğuk demeden, rengine ve diline bakmadan sanki o bina kendi yakınını, anasını, babasını, kardeşini veya evladını altına almışçasına tırnaklarını kanatarak mücadele eden nice kahramanlara şahit olduk. Gönüllüsü, resmi görevlisi bir oldu hep birlikte can verdi insanımıza. Yük olmak şöyle dursun, kelimenin tam anlamıyla yüklerini sırtlarından bir an önce almak için canını dişine taktı oradaki kahramanlar.

Ya eksiklerimiz,

Böyle zamanlar duygu yoğunluğumuzla alakalı her türlü manipülasyonlara açık olduğumuz anlardır. Ellerinin altında bir silah gibi tehlikeli hale gelmiş akıllı telefonlarla boş vermişliği, güya sahipsizliği, yapayalnızlığı pompalayan, yaraları kanatan, kanattıkça gündem olduğunu düşünen bir güruh ta gördük. Yazık oldu bunları görmek. İhtiyacımız olanı değil, kendi ihtirasları uğruna yazdılar, çizdiler karaladılar. Kime faydası oldu, kim aferin dedi bakmak lazım. Böyle zamanlarda taraf olmaktan ziyade bir olmak gerekliyken, yanınızdayız deyip fitneye hizmet edildi. Biliyorduk elbette ama, bu durumda şahit olmak acı verici oldu.

Devlet nerede diyenler, biz devleti selâ okuyan müezzinde, sahada can sipârene tedaviye koşan doktorda, elleriyle yemek dağıtan belediye başkanında, canı pahasına enkaz altında köstebek deliği açan madencide, dışarda enkaz sahibini açılan tünelde de enkaz zedeyi teselliye çalışan Afad personelinde, ambulansın içinde yarayı tedavi ederken yaralıyla birlikte ağlayan sağlık görevlisinde, beşik gibi sallanan o gecede bu bebekler bana emanet diyerek kuvöze sarılan ebe hemşirede gördük. Devlet oradaydı. Şahit olduk. Güç bulduk. Allah zeval vermesin.

Söylenecek çok güzel şeyler olduğu gibi, hak edene çok ağır laflarımızda var elbet ama sırası değil. Bu günler yaralarımızı saracağımız, birbirimize omuz vereceğimiz günler. Sahada can olan devlet, elbette ihmali olanları da hesaba çekecektir. Ama vakti değil. Vakit millet olmak zamanı, vakit yaraları sarmak zamanı, vakit insanlık zamanı ve vakit kuru gürültülere kulak vermeden sesimi duyan var mı? sorusunun cevabını sessizlikle dinleme zamanı.

Giden binlerce canın acısını yaşarken yıkılan binlerce enkazın altında insanlığımız da kalmasın.