İnsan insandır, ne doğrudan iyi ne de kötüdür veya yetenekli, yeteneksiz olarak nitelendirilemez. Doğrudan tembel ya da çalışkan kıstaslarına ayrılamaz. İyi-kötü, yetenekli-yeteneksiz, çalışkan-tembel vb. olgular yaşanılan şartlara göre değer bulur. Her insanda kendine has yetenekler olmasına rağmen onların ortaya çıkarılması, geliştirilmesi; toplum içinde kabul görürlülükleriyle doğru orantılıdır.

Çocuğu gelişimini etkileyen unsurlara göz atacak olursak: Ailenin çocuk yetiştirmekle ilgili zihinsel yapısı, gelecekle ilgili beklentileri ve sunabildiği imkânlar nispetinde etkili olacağını bilmek gerekir. Çevrede oluşmuş mevcut yapı, çocuğa yüklenen misyon, gelecek ile ilgili tasavvurlar nispetinde çocuğa etki edecektir.

Doğanın insani yaşama şartlarına uygunluk derecesi başka bir etkendir. İçinde yaşadığı toplumun bilgi alt yapısı ve geliştirilen teknolojilere uyum derecesi ihmal edilmemelidir. Bu unsurlar içinde oldukça etkiye sahip olanı eğitim kurumlarıdır. Diğerleri doğal etki alanını teşkil ederken eğitim kurumları, çocuk yetiştirme konusunda planlı-programlı yani daha bilinçli hazırlanmış olanı olarak ortada durmaktadır.

Eğitim kurumları, ülkenin gelecek tasavvuru, yönetim kadrosunun hedefleri, ailelerin beklentilerinin yanında özellikle çocuğun arzu ve istekleri doğrultusunda etkiye müsait olması ve bilinçli yaklaşım gerektirir.

Eğitim her zaman iyiye veya faydalıya yöneltmediği yaşanan tecrübelerle ortadadır. Yönetim kademesinin hedefleri doğrultusunda ve verilen eğitimin kalitesine göre değişim göstermektedir. Öncelikle eğitime yön verenlerin zihinsel yapısı ve eğitimden beklentileri değişim ve gelişimin derecesini belirler. Eğitim sonucunda elde edilen kazanım, ortaya çıkan ürünün kalitesidir.

İnsan yapısı değişim ve gelişime açıktır. Gelişim birçok yan etken sayesinde oluşurken kazanım, kişinin belirli bir çabası sonucu elde edilir. O çabayı ortaya koyacak kişinin, olay ve olgulara ilgi duyması, sürece gönüllü katılması, benimsemesi, elde ettiği bilgi ve görgüleri içselleştirme derecesi önemlidir. Bu süreçten olumlu sonuç elde edebilmesi, sürece katılan kişinin yetenekleri nispetinde olacaktır.

O takdirde eğitim sürecine katılan kişi ya da kişilerin yaratılıştan gelen, aile ve çevrenin etkisiyle gelişen yeteneklerini bilmek gerekir. Bu da eğitime katılan çocukların mevcut yapılarını doğru tanımaktan geçer. O yapıyı tanımaya ihtiyaç duymadan oluşturulan eğitim programları amacına uygun sonuç vermeyecektir.

Her bir insanın farklı özellikleri olduğu gibi birlikte yaşadığı ailenin, çevrenin hatta ülkesinin kültürü düzeyinde yetenek ve becerileri gelişecektir. Ülkenin gelecek planlaması yapılırken sunacağı eğitim planlaması kültüre aykırılık teşkil etmemelidir. Ham maddenin özellikleri bilinmeden mamul madde yapmaya kalkılamadığı gibi eğitime katılan insanları ve kültürel yapılarını tanımadan uygulanacak eğitimde başarıya ulaşamayacaktır. Bireysel ve toplumsal yapının detaylarıyla doğru belirlenerek hazırlanacak eğitim programları ve eğitim ortamları sürece olumlu katkı sağlayacaktır.

Eğitime yön verenlerin eğitime bakış açıları önemlidir. Eğitim felsefesi konuya birkaç farklı açıdan yaklaşır. Muktedirlerin bu farklılıklara yaklaşımı ürünün kalitesini ortaya koyar.

Felsefi açıdan eğitim;

- Kişinin içinde var olanı dışarıya çıkarma,

- Kişiyi terbiye etme, kalıba sokma,

- Kişinin kendini tanımasına, hayatı anlamlı kılmasına katkıda bulunma,

- Kişinin kendi bütünlüğünü tanıyarak, etik değerlere sahip olması olarak ele alınmaktadır.

Bahsedilen dört yaklaşım, eğitimin asli amaçları arasındadır. Buna rağmen konuda muktedir olanların hangisine veya hangilerine uygun eğitim ortamları oluşturduğu önemlidir. Bu güne kadar yapılan uygulamalara bakıldığında, “Kişiyi terbiye etme, kalıba sokma.” şıkkının öne çıktığı görülür. Bununla da ne kadar etkili ve başarılı olunduğu ortadadır.

İnsan özgür yapıya sahip bir yaratılıştadır. Arzusu, isteği ve yetenekleri doğrultusunda yaklaşılmadığı takdirde direnç gösterir. Doğal olarak, “terbiye” ve “kalıba sokma” olayı özgür yapıya ters düşmektedir. Direnç ile karşılaştığı için de arzu edilen sonuca ulaşılamamaktadır.

Yukarıda belirtilen dört şıkkın tamamı dikkate alınmadan oluşturulacak eğitim ortamları, her zaman özürlü bir neslin doğmasına sebep olacaktır. İnsanın yapısı dikkate alınmadan ve öncelenmeden ortaya konan eğitim uygulamaları sonucu, sıklıkla şikâyet ettiğimiz mevcut duruma gelindiğini kabul etmek gerekir.

ANNE-BABA-ÇOCUK İLİŞKİSİ VE EĞİTİM YAKLAŞIMI

Kişilikler küçük yaşlarda edinilen davranışlar etrafında oluşur. Çocuk, birlikte yaşadığı ailenin ve çevresinin etkisinde kalarak karakter oluşumunu gerçekleştirir. Doğum öncesi başlayan bu eğitim, küçük yaşlarda bilinçli ya da bilinç dışı edinimlerle sürdürülür. Eğitim döneminin uzun süre devam etmesi, ilgililerin konuya vereceği emeğin de yoğun şekilde devam etmesini gerektirmektedir.

İnsanın ilk deneyimleri ve alacağı eğitimler özel önem arz etmektedir. Burada çocuğun dünyaya gelmesinde etken olan anne ve babanın sorumluluğunun derecesi ortaya çıkmaktadır. Doğumuna karar verildiği andan itibaren anne-babanın yaşantısına yeni baştan düzen vermesi, alınan her kararda ve atılan her adımda aileye gelecek yeni kişinin geleceğinin hesaba katılması gerekmektedir. Bu anlayışla yola çıkıldığında, nasıl bir çocuk sahibi olunacağının yanında, o çocuğa nasıl bir eğitim verileceği hususu da önem kazanır.