Milletlerin kültürel yapısı, dil gelişimleri düzeyindedir. Sözel ve yazılı anlatım yoluyla, milleti meydana getiren bireylere yansıtılır. Bu konuyu canlı tutan ve yaygınlaşmasına katkıda bulunanlar ise düşünürler, yazarlar, şairler ve sanatçılardır. Onlar sayesinde canlılığını korur ve gelişir. Yine onlar sayesinde sonraki nesillere aktarımı sağlanır. Bu katkının olumlu yönde ilerlemesi ve gelişmesi düşünürlerin, yazarların ve sanatçıların özgür düşünceye sahip olmalarını gerektirir.

Burada kültürel yapının en etkili dalı olan edebiyat, devreye girdiğinde birçok engeli daha baştan aşma imkânını yakalar. Edebiyat bir sanat dalıdır ve içinde estetik ve güzellik taşır. Sosyoloji, psikoloji, tarih ve felsefe gibi disiplinler arası bir yapısı vardır. İnsanı insana anlatan ve hayatın anlamını sorgulatan özelliğe sahiptir. Dil ve kültürün en güzel ifade edildiği bir sanat alanıdır. İnsanın ruhuna hitap eder. Kelime hazinesinin gelişmişliği sayesinde anlama ve algılama gücüne güç katar. İnsanın sıkıştırılmış düşünceler arasındaki zor durumdan kurtarır, rahatlamasını sağlar.

Okuyucu kendi değerlerini, olaylarda rol alan karakterler aracılığıyla öğrenirler, onlardan çıkardıkları derslerle yaşantısını kolaylaştırır, olaylara müdahil olur. Toplumsal yapının vazgeçilmezi olan kültürel değerlere katkıda bulunur, mevcut olanı yaşatmaya çalışırlar.

Buradaki mesajlar, Çay içindeki şeker veya olgun meyvenin içindeki nektar nispetinde olmalıdır. Şeker, çaya tat katmakla birlikte görünür olmadığı gibi meyve içindeki nektar da görünür değildir. Onları içen veya yiyen kişinin hissedeceği nispette varlığını sürdürür.

İşini doğru yapan edebiyatçı, bulunduğu ortam ne olursa olsun, “Parmağım gözüne:” dercesine düşüncelerini ortaya koymaz, telkin etmez, kendini tatminden üste çıkmayı gözetir. Edebi estetik içinde sağlam bir kurgu, doğru ve akıcı bir dil ile okuyucuya ulaşmaya çalışır. Hikâyesini anlattığı kişilerin yaşantılarından yola çıkarak anlatımını sürdürür ve uygun mesajı metin içine yedirir.

Hangi şart ve ortamda olursa olsun yazar, eserlerini, kültür değerlerini geliştirmeyi ön planda tutmalıdır. Toplumsal varlığını sürdüremeyenlerin kendilerine ait kültürleri olmayacaktır. Yapabildikleriyle başka kültürlere hizmetten öte gidemez. İnsanlığın gelişimi aynı merkezden türeyip geliştiğine göre edebi ve sanat değeri yüksek olan eserler evrenseli de kucaklayacaktır. Günümüze kadar ulaşan hiçbir klasik eserin yazarı, kendi kültür değerlerini dışlayarak eser ortaya koymamıştır. İçinde yaşadığı toplumun dertlerini dert edinmiş ve problemlere ışık tutmak maksadıyla yola çıkmıştır.

Üretilen eserin kalitesi edebi sanata uygun olduğu takdirde evrensel alanda kabul görecektir. Bu takdirde dar bir zaman dilimi ve küçük bir grubun dışına çıkma şansı yakalayacaktır. Aynı zamanda uzun vadeli ve geniş bir okuyucu kitlesine ulaşması mümkün olacaktır.

Yazar, ortaya koyduğu eserlerde okuyucularının zihni yapısına katkıda bulunmalıdır. Özellikle kültürel alt yapısı oluşmamış toplumlarda buna fazlasıyla ihtiyaç vardır. Toplumsal değerlerin canlılığını koruması, geliştirilmesi ve mensuplarının zihinlerinde pekişmesi açısından önemlidir. Millet olma şuuru bu sayede ayakta kalır.

Fikri eserler kadar olmasa da edebi eserlerin de mesaj kaygısı olmalıdır. Bu takdirde denilebilir ki edebi eser mesajı kadar vardır. Yeter ki bu mesaj, edebi estetik ve dil güzelliği içinde eriyebilsin. Eserlerinde sadece edebi estetik, dil güzelliği ve akıcı bir üslup ve kurgu marifeti yeterli değildir. Aksi halde, karın doyurma ihtiyacında olan birine, üzeri kaymaklı dondurma ikram etmeye benzer.

Bir örnek ile konuya açıklık getirecek olursak: Üç kıtaya hükmeden bir imparatorluktan Anadolu’ya sıkıştırılmış bir milletin moral değerlerini ayakta tutmak ve birlik şuuru oluşturma çabasıyla ortaya koyduğu eserleri uzun yıllar aynı merak ve heyecanla okunan Ömer Seyfettin, doğru bir örnek olacaktır diye düşünüyorum. Edebi yönden çeşitli eleştiriler almış olsa da toplumsal fayda yönünden yaptığı katkıları eksikliklerinin göze batmasını engellemiştir. Büyük bir hezimete uğramanın ardından yok olma cenderesine sıkışmış bir milletin, millet olma şuurunun gelişebilmesi ve pekişmesine önemli katkılar sağlamıştır.

Toparlayacak olursak, edebiyatçı bir düşünür ve aydın kişidir. Toplumu adına rüya görür, hayal kurar; toplumsal problemlere projektör tutarak görünür olmasını, insanların kafasında şimşek çakmasını sağlar. Bunu başarabilmek için fikri alt yapısının sağlam, kelime hazinesinin geniş, dil anlatım yeteneği ve becerisinin de kuvvetli olmasını gerektirir.

ARKA KAPAK YAZISI

Uykuya dalmasıyla birlikte kendini, çok başlı, çok kollu bir canavarın karşısında buldu. Başlardan biri son derece sevimli ve sempatik yaklaşınca içinde ferahlık hissetti. Tam o anda bir başkası sert bir pençeyle onu uzaklaştırıp oldukça dikenli kollarıyla Seçil’in bütün bedenini sardı, seviyor mu öldürmek için mi sıkıyor anlayamadı.

Ondan kurtulmaya çalışırken ağzından alevler saçan bir başkası uzun diliyle yüzünü yalamaya başladı. Bir başkası beynini içine girip, “Sen benim malımsın, sahibine olan vurdumduymazlığın ve saygısızlığın cezasını çekeceksin.” diyerek sorgulamaya çalışıyordu.

***
Girdap; Nazmi Şimşek’in, diğer eserlerinde olduğu gibi hayatın içinden gözlemlediği insan manzaralarını sade ve akıcı bir dil ile kaleme aldığı öykülerden oluşmaktadır.