İddialı bir başlıkla yazıya başladığımı düşünenler olacaktır. Baştan belirtmeliyim ki bilerek ve isteyerek kullandığım bir başlıktır. Şöyle ki, her çocuk bir insan yavrusudur ve bir anneden ve babadan olma varlık olduğu için öncelikle ailesinin en değerlisidir. Daha geniş açıdan bakacak olursak, bir canlıdır ve yaratılmışlar arasından seçilmişlik özelliğine sahip bir insandır. Düşünür, akıl yürütür, tefekkür eder, hisseder, vicdan muhasebesi yapar. Dolayısıyla sadece kendi için değil, yaratılmışların tamamının menfaatlerini düşünecek kadar geniş bir algı ve kavrama kapasitesine vardır.
Bu kadar geniş kapasiteye sahip bir varlığın dünyaya gözlerini açmasından itibaren taşıdığı değere uygun karşılık bulma hakkı olmaz mı? 40 yılı aşkın ömrünü çocukların gelişimleriyle ilgili geçiren biri olarak, biz yetişkinlerin çocuklarını haklarını doğru anladığımızı ve layık oldukları seviyede karşılayabildiğimizi söyleyemeyeceğim. “Bu hak nedir?” diye sorulduğunda verilecek cevap hiç de zor olmasa gerek:
Öncelikle onları doğru tanıma ve ihtiyaçlarına uygun cevaplar vermektir. Biz yetişkinlerin çocuk ihtiyaçları deyince ilk aklımıza gelen; yeme, içme, barınma, giyinme, korunma ihtiyaçlarıdır. Böyle düşününce de daha baştan işe yanlış tanımlamayla başlamış oluruz. Bahsedilen o ihtiyaçlar doğadaki her canlının, üreyip çoğalması ve neslini devam ettirebilmesi için yapmakla mükellef olduğu, yavrularına sağladığı/sağlamak zorunda olduğu ihtiyaçlardır. Oysa biz insan yavrusundan bahsediyorsak, tabii ihtiyaçlarının dışındaki gereksinimlerini giderme konusunda neler yapabileceğimiz üzerinde kafa yormamız olmalıdır.
Öncelikle mevcut olan yapısını doğru tanımakla yola çıkılmalı ve yeteneklerini keşfederek var olan güçlerini tespit edebilmeliyiz. Bu sayede artı olan yetenekleriyle hayatını kolaylaştırmasına destek verirken zayıf olan yönlerinin geliştirilmesi hususunda yardımcı olabilmeliyiz. Ebeveynler ve ülkenin etkili ve yetkili noktalarında görevli kişilerin yaptıklarına bakınca; elma, ayva ve ahlat (yaban armudu) ağaçlarının farklılıklarını dikkate almadan aynı kefeye koyarak hayatın genel akışına bırakarak görevlerini yaptıklarını söyleyeceklerdir. Elma fidanının yetiştiği toprak ile ayvanın verimini artıracak toprak ve bakımının farkını bilmezden gelirsek mevsim sonunda meyvenin kalitesinden ve veriminden şikâyet etmeye hakkımız olamaz. Elma kireci ve humusu normal, geçirgen bir yapıya sahip hafif kumlu ve nemli toprakları sever. Ayva ağacı aşırı kireçli, fazla geçirgenliği olmayan toprakları sever. İkisinin ortak yönü, kendilerine has sulama ihtiyaçlarıdır. Ahlat ağacı ise, kurak yerlerde ve orman açıklarında kendine yer bulur, dolayısıyla fazla suya ihtiyacı yoktur. Kısaca kıraç topraklar onun yaşam alanıdır.
Besin ihtiyacımızı karşılamak veya ticari olarak kazanç elde etmek amaçlı fidan dikimi yaparken dahi toprak seçiminde bahsedilen düzeyde titizlik gösterirken; geleceğimizin teminatı ve soyumuzun devamı olan çocuklarımızın yetiştirilmesinde neden benzer titizliği gösteremediğimizi düşünmekte yarar var. Çocuklarımızın özelliklerini tanıyıp ona uygun gelişim alt yapısı hazırlama hususunda daha fazla geç kalmamalıyız. Falan aile çocuklarını şu dershaneye gönderiyor, filan aile çocuklarını bu kursa/kurslara gönderiyor diye başkalarına gör değil çocuğun arzu ve isteği yanında yeteneği doğrultusunda yetişebilmesi için çaba sarf etmeliyiz. Böylelikle hem çocuğun yeteneği ve isteği olmayan alanda zorlanmasının hem de gereksiz zaman kaybının önüne geçmiş oluruz. Çocukları geleceğe hazırlarken başkalarının ne yaptığına göre olmadığı gibi anne babaların içlerinde uhde kalan heveslerini giderme yönünde de olmamalı, uygun destek verildiğinde yeteneği doğrultusunda yetiştirilmesi amaç olmalıdır.
Sonuç olarak diyorum ki her çocuk değerlidir, tabii ki sizin çocuklarınız da değerlidir. Aynı konuda mutabıksak, çocuklarınızın değerini koruması ve yeteneklerinin ortaya çıkarılması hususunda bilinçli hareket etme konusunda geç kalınmamalıdır.
Not: Haftaya, “Özellikli çocuklar için eğitim.” konusuyla buluşalım.
ANNE-BABA ÇOCUK İLİŞKİSİ VE EĞİTİM YAKLAŞIMI
Kişilikler küçük yaşlarda edinilen davranışlar etrafında oluşur. Çocuk, birlikte yaşadığı ailenin ve çevresinin etkisinde kalarak karakter oluşumunu gerçekleştirir. Doğum öncesi başlayan bu eğitim, küçük yaşlarda bilinçli ya da bilinç dışı edinimlerle sürdürülür. Eğitim döneminin uzun süre devam etmesi, ilgililerin konuya vereceği emeğin de yoğun şekilde devam etmesini gerektirmektedir.
İnsanın ilk deneyimleri ve alacağı eğitimler özel önem arz etmektedir. Burada çocuğun dünyaya gelmesinde etken olan anne ve babanın sorumluluğunun derecesi ortaya çıkmaktadır. Doğumuna karar verildiği andan itibaren anne-babanın yaşantısına yeni baştan düzen vermesi, alınan her kararda ve atılan her adımda aileye gelecek yeni kişinin geleceğinin hesaba katılması gerekmektedir. Bu anlayışla yola çıkıldığında, nasıl bir çocuk sahibi olunacağının yanında, o çocuğa nasıl bir eğitim verileceği hususu da önem kazanır.