Öncelikle belirtmek gerekir ki, herkesin eğitim konusunda uzman olduğu bir ülkede yaşıyoruz. Eğitimi eğitimciden almak yerine, eğitimciye eğitim konusunda tavsiyeler vermekten zevk alır hale gelinen bir anlayışı sürdürülmektedir. Öğretmeni uzmanlık alanında kendi haline bırakmak yerine, çocuğunun nasıl başarılı olacağını öğretmene öğreten veli tipiyle karşı karşıya kalınmaktadır. Birçok konuda olduğu gibi bu konuda da işi erbabına bırakma konusunda duyarsızlık sürüp gitmektedir.
Sürekli kendi çocukluklarını, eş dost akraba çocuklarıyla kıyaslayan anne ve babaların tavrı da öğrenciler açısından işin tuzu biberi olmaktadır. Çocuğunu bir yarış atı misali sürekli koşturan, mutlaka en önde gitmesi yönünde teşvik eden, teşvik ne kelime zorlayan ebeveynlerin derdi hiç çekilir cinsten değildir.
Çocuğu emsalleriyle hayatını yaşamasına müsaade etmeyen, onları sürekli masa başında ders çalışırken görme heveslisi anne ve babaların; teknolojini yaygınlaşmasıyla çocuklarının içine kapanmasından, arkadaş ilişkilerinden habersiz olmasından şikâyet etmeleri de oldukça manidaeürdır. Onları oyun ortamlarından uzaklaştırıp daha fazla ders çalışması ve ödev yapması hususunda yalnız kalmalarını isteyen, baskı altında tutan ebeveynlerin durumu anlaşılır gibi değildir.
Bu konudaki problemlerin tamamını burada anlatmaya çalışmak mümkün olmadığına göre, sadede gelip asıl konumuza dönelim.
Bu güne kadar, 180 günlük eğitim öğretim dönemini iki sömestri olarak uygulaya geldik. Ortalama 90’ar günlük yoğun ve yorucu dönemlerde öğrencilerin ne kadar zorlandığına bizzat şahit olmuş ve yaşamış biri olarak yeni düzenlemenin kesinlikle öğrencilerin yararına olacağına inananlardanım. Yeni durumda, ortalama 45 günlük dört ayrı çalışma dönemi öğrencilerin nefes almalarına, yorgunlukları atabilmelerine fırsat verecektir. Eğitim-öğretim sürelerinde herhangi bir kısaltmaya gitmeden oldukça uzun olan yaz tatilinden alınan on beş günlük süre; bir hafta öğretim yılı başı, bir hafta öğretim yılı sonuna eklenerek mevcut durum korunmuştur.
Gelişmiş ülkelerin eğitim sistemleri incelendiğinde hemen hepsinde en az dört ara dinlenme tatili görünmektedir. Bu açıdan bakıldığında da neticesi ortada olan bir deneyimden yaralanma olarak görebiliriz.
Dersin derste yapıldığı, öğrencinin evde bir çalışma yapması bekleniyorsa küçük pekiştirme alıştırmalarına yer verilebilir. Okuldaki zihin yorgunluğunun evde de devam ettirilmesi yerine, öğretmenler ile iletişimde olunmalı, sınıfın derslerine giren öğretmenlerin de kendi aralarında koordineli olarak çalışmalıdırlar. En önemlisi de bir sonraki gün konularının önceden gözden geçirme alışkanlığı edilmesine destek verilmelidir. Bu sayede öğretmen ile ders işleyen öğrenciler, konudan haberdar olacakları için söylenilenleri algılama ve anlama konusunda zorlanmayacaklardır. Aynı zamanda konunun işlenişi esnasında istekli olarak katılım sağlayacaklardır.
Vakit kaybetmeden çocuğunu yarış atı olarak görmekten vazgeçmeleri, her yaşın kendine özgü yaşam şartları olduğunu bilerek çocuklarını uygun ortamlarla desteklemeleri önerilir. Onlara vakit ayırıp sinema ve tiyatroya götürme, gezintiye çıkma, birlikte oyun oynama veya akranlarıyla oyunlar oynamalarına imkân sağlanmalıdır. Unutulmamalıdır ki, çocukların hayatı tanımaları ve iletişim becerisi kazanmalarının en etkili alanları oyun ortamlarıdır. Yeteneklerini keşfedip geliştirmeleri yönünde çeşitli etkinliklere katılmaları sağlanmalı, bu yapılırken de gruptaki çocuklar arasında hangi seviyede olduğu konusunda eziyet edilmemelidir. Her çocuğun yeteneği ve ilgi alanlarının farklı olacağı düşünülerek isteği dışında faaliyet yapması yönünde zorlanmamalıdır.
Her anne ve babanın çocuğunun başarısından gurur duyması kadar doğal bir şey olamaz ancak onu yarış atına dönüştürmemekte yarar vardır. Kıyaslamalar ve zorlanmalar, çocuğun özgün davranışını bozacağı ve kendi olarak faaliyete katılmasına engel olacağı unutulmamalıdır.
2023 yılının çocukların kendileri olabilmesi ve yeteneklerini geliştirmesine vesile olması dileklerimle sağlıklı, mutlu, huzurlu ve verimli yıllarınız olsun.
ÇOCUK VE HAYAT
Çocuklar, bir değer olduklarının kabul edilmesi konusunda kaygı duymakta, anlaşılma sıkıntısı yaşamakta, yaşlarının gereği gibi yaşayamama duygusu taşımaktadırlar. İstikrarlı tutum ve davranışların onlar için ne kadar değerli olduğunun farkındadırlar. Büyüklerin arzu ettiği gibi bir çocuk olma yerine kendileri olarak hayatı yaşamayı, oldukları gibi kabul görmeyi ummaktadırlar. Onların da sürüp giden hayat içinde arzuları, istekleri, beğenileri, tenkitleri ve eleştirileri vardır. Kendileriyle ilgili alınan kararlarda söz sahibi olmayı, düşüncelerine değer verilmesini, kabul görüp ciddiye alındıkları ve kendilerine fırsat tanındığında rahatlıkla birçok şeyin üstesinden gelebileceklerinin bilincindedirler.
Bu kitap, pırıltılı zekâları, ışıltılı gözleri, derya gibi geniş yürekleri, her biri ayrı bir cevher olan ve yetişkinlerin her zaman anlamakta zorlandığı çocukların doğru anlaşılması kaygısıyla çıkılan yolda, onlar için bir şeyler yapma ihtiyacı hisseden eğitimcinin edindiği tecrübeler ışığında meselelere çözüm arayışıdır. Çocuk gelişiminde ihmal edilmemesi gerekenler konusunda, bir eğitimci kaygısıyla ortaya konan düşüncelerden oluşan bu kitabı okuyan herkes, tamamını değilse bile birçoğunu kendi yaşantısında göreceğinden emin olmalıdır.