İnsanoğlu yanılır, hata yapar ancak edindiği tecrübeler ışığında yanlışını telafi etmenin yoluna gider. Bu söylediğim; soran, sorgulayan, düşünen ve edindiği bilgiler ışığında tefekkür etmesini bilen, idrak ve akıl sahibi insanlara has bir vasıftır. İçinde yaşadığımız topluma baktığımızda o düzeyde insanı bulmak pek kolay olmamaktadır.

“İnsan yanılır, hata yapar.” demiştik. Yanılgı ve hatalarından hem kendi hem de çevresi zarar görmüş ise o konuda daha bir dikkatli ve titiz olma yükümlülüğü, insan olma vasıflarının başında gelir. Geçmişten ders çıkarmayanlar, geleceklerini kuramazlar. Geçmişte olduğu gibi devam ettikleri sürece hayatı anlamlı yaşama şansları olmaz, içine düştükleri girdapta debelenir dururlar.

İzlediğim bir programın konusu, “Milliyetçilik nedir ne değildir?” idi. Her görüşten insana toplantıda yer verilmiş gözükse de sol fraksiyonlarda bilinen ve bilinmeyen insanların çoğunlukta olduğu gözdenden kaçmadı. Konuşmacıları yaş seviyesine göre iki kısımda ele alacak olursak; 60’lı, 70’li yılları bizzat yaşamış olan aşağı yukarı 60 yaş üstü ile birlikte 20-40 yaş arası gençlerden oluştuğunu söyleyebilirim. Özellikle yaş seviyeleri belirtmekteki maksadım: Türkiye’deki gençlik olaylarını bizzat yaşayanlarla, o dönemi çeşitli kaynaklardan edindiği sloganvari bilgilerle günümüze yorum getirmeye çalışanların bariz şekilde kendini göstermesi dikkat çekiciydi. Sanki seksenli yıllar öncesinde kalma bir “ayna” topluma göz kırpmaktaydı.

Belli dönemi tecrübe edinmiş her kesimden olanların ortak yönü; ülke adına belirli idealler uğruna yola çıktıkları, geçmiş olaylardan ders alındığı, yaşanılan olumsuzluklarda provokasyona geldikleri ve bir daha benzer tuzaklara düşülmemesi yönündeydi ve gelecek için ümit var olmalarıydı.

Bahsedilen dönemi bizzat yaşamış ve gelecekle ilgili kaygılarını her ortamda yazılı ve sözlü paylaşmaya çalışan biri olarak beni şaşırtan olay: Gençliklerinin baharında veya çok az hayat deneyimi olan genç insanların ortak noktaları, geçmişten yaşanılan onca acıyı görmezden gelerek o dönemde şahit olunan olumsuzlukları tekrar canlandırma çabası içinde olmalarıydı. Demek ki geçmişteki provokasyonların devam ettiğinin ve onların peşine takılan saf ve temiz olarak addedeceğim gençlerin olduğunu görmekti. Toplumsal huzur, güven ve geleceği inşa etmede, “Ders alınsaydı tarih tekerrür etmezdi.” gibi çok veciz sözün benzer insanlar için hiçbir anlam ifade etmediği anlaşılmaktaydı.

Her fırsatta Atatürk’ü dillerinden bırakmayanların aslında Atatürk gibi iliklerine kadar Türk Milliyetçisi olan bir liderin düşüncelerine hiç saygı duymadıkları anlaşılmaktadır. Türkiye’deki bütün olumsuzlukların kaynağının Türk Milliyetçiliği olduğundan tutun da, azınlıkların veya göçmen/sığınmacıların insani yaşayış içinde olamamalarının ana kaynağı olduğu dillendirirken bu ülkenin asıl sahipleri (kimse alınmasın lütfen) olan Türklerin “Türk” kelimesini kullanmasına dahi müsamaha gösteremedikleri anlaşılmaktaydı. Geçmişte olduğu gibi Türkiye Cumhuriyeti’nde Türklerden başka herkesin hakkı olduğu ancak gerçek sahiplerinin hiçbir hakka sahip olmadığı safsatasını sürdürmekte olduklarıydı. Ev sahibi rahat etmeden misafirleri ağırlamakta zorlanacakları gerçeği göz ardı edilmekteydi.

Kimisi farklı sol fraksiyonların sloganlarıyla sözde emekçilerin hakkını savunuyor görünerek (Emekçilerin yaşadığı ülkedeki diğerlerinin hak ve hukuklarını nereye koyduklarını anlatmaya bile tenezzül etmiyorlar.), kimisi liberalizm ve hümanizm kavramları arkasına sığınarak ellerine geçirdikleri her fırsatta içlerindeki (affedersiniz) “irinleri” kusma gayretkeşliğini sergilemekten geri durmadılar

Bu ülkeyi seven ve içinde yaşayan insanların huzur ve refahı uğrunda çaba gösterenlerin, her daim uyanık olmak gerektiği hususunda dikkatli olmasının bir defa daha ortaya çıkmıştır. Ötekileştirmeden ülkenin geleceğini inşa etmenin yolunun, ortak noktaları öne çıkararak farklılıkların zenginlik olduğu bilinciyle, daha fazla geç kalmadan hep birlikte dayanışma içine girme aşamasında olmamız gerektiğini bir defa daha hatırlatmış oldu.

Geçmişte yaşananları, iyi veya kötü bizim insanımızın başından geçen olaylar olarak görüp toplumsan yararı ön planda tutarak hatalardan ders almak ve bardağın boş olan tarafı değil de toplumun üzerinde hemfikir olduğu dolu tarafıyla yola devam etme yeteneği gösterebilen insanlara ihtiyaç olduğuna inanıyorum.

Unutulmamalıdır ki, ayrılıkları körüklemek, milleti parçalamak kolaydır ancak hiç kimseye faydası olmayacaktır. Herkesin kazançlı çıkması, gençlik idealizmini ve iyi niyetli düşünürlerin düşüncelerini heba etmeden ülke yararına kullanılması hususunda ortak yol bulmak asli görevimiz olmalıdır.

DOKUNUŞLAR ARKA KAPAK YAZISI

İnsan, düşünen, akıl yürüten, niçin ve neden ilişkilerini merak ettiği için araştıran ve sorgulayan bir varlıktır. Hayatın dokunuşlarıyla yetinmez, özgün dokunuşlarla hayata anlam katmaya çalışır. Bunun sonucu olarak bulunduğu ortama damgasını vurmak ister.

Olayların gelişmesini tesadüflere bırakmaz. Yeri ve zamanı geldiğinde mutlaka müdahil olur. Yılanın kendine dokunup dokunmadığına bakmaksızın zehir akıtmasının önünü kesmeye çalışır. Bilir ki o yılan, bir başka gün mutlaka kendisine de dokunacaktır.

Köle olmayı değil, özgür insan olup, hayatına kendi damgasını vurmayı tercih eden, her bir birey insanca yaşamayı hak ediyor demektir. Sorumluluklarının bilincinde olarak yaşamayı prensip haline getiren biri olarak düşüncelerini paylaşabilen, insanca yaşamasını bilenlere selam olsun.