Her çocuk kendine göre özeldir, genel değerlendirme içinde birini diğerinden ayırmak bir başkasının haddi değildir. Benim üzerinde durmak istediğim belli özellikleri olan çocukların keşfedilip ona göre bir eğitime tabii tutulmasıdır.
Bunun için yeni bir şey keşfetmeye gerek olmadığını düşünüyorum. Sovyetler birliği dağılmadan önce uluslar arası faaliyetlerde nasıl başarı elde ettikleri incelenirse ne söylemek istediğim daha iyi anlaşılacaktır. Geniş topraklara yayılmış ve onlarca farklı milletler topluluğu içinden çeşitli alanlarda yetenekleri tespit edip o alanda her türlü imkânları sağlayarak en maksimum başarıyı elde etmeyi bilmişlerdir.
En çarpıcı örneği kendi tarihi geçmişimizde görmek mümkünken farklı örneklerle sizleri sıkmayı düşünmüyorum. Osmanlı imparatorluğun başarı alt yapısının ENDERUN mektepleri olduğunu görürüz. II. Murat zamanında kurulan saray içi eğitim kurumu, fethedilen topraklardaki Hıristiyan çocukları arasından seçilen öğrencilerin eğitimi maksatlı başlatıldı ancak Fatih Sultan Mehmet zamanında gerçek yapısına kavuştu. Müslüman ailelerin yetenekli çocukları da bu kurumda eğitim almaya başladı. Mülki ve askeri yönetici yetiştirmek maksadıyla açılan kurumdan mezun olanlar arasından en üst düzey yöneticilerin yanında bilim insanı, sanat ve edebiyat ve mimari alanlarında çok değerli kişilerin yetişmesine vesile olmuştur.
Enderun mektepleri hakkında kısa bir bilgi vermekle yetinirken asıl konuma geçmek istiyorum.
2021 yılı nüfus kayıt sistemi sonuçlarına göre nüfusu 84.680.273 kişinin yaşadığı ülkemizde 22.738.300 kişinin çocuk olduğunu görüyoruz. Bu durumda %26.9 oranında 18 yaş altı çocuk nüfusunun olduğu ortadadır. Şimdi biz ne yapıyoruz, 23 milyon civarında çocuğu aynı potada eritmeye çalışıyoruz. Dikkatiniz çekerim eğitmiyor, eritiyoruz. Tek bir kalıpta insanlar olarak toplumda yerlerini almalarını bekliyoruz. Sonuçta da aldığı işi başaramayan gününü gün eden insanlar yığınıyla ülkenin geliştirilmesini bekliyoruz. Daha fazla izahata ihtiyaç var mı? Bilmiyorum, sonuç ortada.
Doğal olarak her anne baba kendi çocuğunun en iyi eğitimi alması, en önemli görevlere kavuşması için çırpınıp duruyor. Her biri birbirinden farklı zekâya ve yeteneğe sahip olan bu yavrularımızı aynı eğitim sistemi içinde yarıştırıyoruz. Açıkçası, tavşan ile kaplumbağayı aynı pistte, balık ile kediyi denizde, Manda ile koyunu ağırlık kaldırma konusunda yarıştırıyor; arzu ettiğimiz sonucu alamayınca da akla gelmedik bahanelere sığınıyoruz.
Sadede gelecek olursak ülke eğitim sistemini sil baştan yeniden ele almalıyız. Bütün çocukları aynı kulvarda koşturmak yerine özelliklerine uygun alanlarda kendilerini geliştirmelerinin önünü açmalıyız. Bunun için yapılması gereken: anaokulundan ilkokul sonuna kadar çocukların iyi bir gözlem ve yetenek tespitleriyle hangisinin ne durumda olduğunun belirlemek. Genel olarak incelendiğinde aşağı yukarı; %5’lik kısmı eğitim güçlüğü olanlar, %5’i ileri seviyede zekâ ve kabiliyete sahipken, diğer kalanların normal yapıda oldukları görülecektir. Eğitim güçlüğü olanlar için olması gereken eğitimin farklı bir sistem içinde verildiğini biliyoruz. Önemli olan ve her konuda toplumun önderliğini yapacak olan ileri seviyedeki çocuklara uygun hiçbir çalışma yapmıyoruz. Eğitim güçlüğü çekenler için yapılanın bir benzeri de ileri seviyedeki çocuklar için yapılmalı. Nüfus yoğunluğu içindeki bu azınlık grup için aynen ilk grupta olduğu gibi özel eğitime tabii tutulmalıdır. Onlar normalin üstünde oldukları için yapılarına cevap verecek uygun eğitim verilmelidir. Aksi halde çıkarılan maden içindeki altını görmezden gelip demir veya çinko ile karıştırma gibi bir hataya düşülür.
Her çocuğun fiziki yapısı, ruhsal durumu, sahip oldukları yetenekleri birbirinden farklı ve hayvanlar üzerinden verdiğim örneklerde olduğu gibi kendilerine uygun pistlerde ve kendileriyle aynı özelliklere sahip olanlarla yarışa girmeleri gerektiğini hesaba katmıyoruz. Bilinmelidir ki, üstün zekâlı çocuklar potansiyel olarak sınıftaki diğer çocuklara göre farklı ilgi sevisine ve öğrenme hız derinliğine sahiptirler. Bu farklılıkları dikkate alınmadığı için birçok üstün zekâlı çocuk sistem içinde yetenekleri ortaya çıkarılamamış, sıradanlaştırılmışlardır.
Ülkede herhangi bir alanda gelişme gösterilecek ise bu azınlık grubun doğru eğitim alması sayesinde olacaktır. Gerçek bir yetenek tespiti ile belirlenecek az sayıdaki bu çocukların belirli normlara boğmadan özgür bir ortamda alacakları eğitim sayesinde toplumun önderleri, sanatçıları, sporcuları ve bilim insanları ortaya çıkacaktır.
LİDER SİZSİNİZ
Liderlik birden fazla insanın bir arada bulunduğu her yerde ihtiyaç duyulan bir statü olduğuna göre; ailede, oyun grupları içinde, herhangi bir amaç için bir araya gelen topluluklarda, resmi ve özel kurumlarda, ülke yönetiminde mutlaka bir lidere ihtiyaç duyulur. Burada arzu edilen, bir arada olmadaki gayenin yerine getirilmesinde kargaşaların yaşanmaması, sapmaların olmaması, birlikteliğin problemsiz yürümesidir.
Kişinin lider olabilmesi, öncelikle kendisini izleyenler tarafından kabul görmesiyle mümkündür. Çoğunluğun itaatini mazhar olmak öyle pek kolay olmayacaktır. Birlikteliğin gereğine uygun bilgi, beceri ve yeteneklere sahip olmakla birlikte, o yetileri topluluğa nasıl yansıttığı da önem taşımaktadır. Nereden bakılırsa bakılsın komplike bir yapı gerektirmektedir. Kişi, öncelikle kendi kendini yönetmesiyle işe başlamalı ve kendi lideri olabilmesinin yol ve yöntemlerini bilmekle birlikte diğer insanları motive etme, güdüleme değişim ve gelişime uygun ortamlar oluşturma yönünde uygun yetiye sahip olmalıdır.
Bu kitapta, liderlik olgusu, liderlik türleri, liderlik yaklaşımları, liderliğin kültürlerarası boyutu, liderin nitelikleri, liderin yetkinlikleri, liderlikte başarı, sorunlarla başa çıkma, liderin takdir gücü konularında çağdaş bilgilere ulaşma imkanı bulunacaktır. Unutmayın, lider sizsiniz!