Hazırlıklar devam ediyordu. Ne yapacaktım peki orda?
Bir pasta hazırlayıp orda kaplayacaktım evet ama ya şeker hamurum kaplarken çatlarsa, ya da bana ayrılan zaman içerisinde tamamlayamazsam?
Bir de orda kesmek için bir pasta gerekiyordu tabi?
Testi şeklinde mi olsa denmişti.
Hayır elbette farklı durmalıydı, yedek kalbim devreye girdi “ saat kulesi”dedi.
Muhteşem olurdu evet.
E nasıl olacaktı peki?
Bütün bu sorular aklımdayken bir kadın olarak sormam gereken asıl soruyu unutmuşum, ‘Ne giyecektim.’
Çok anlamlı olmalıydı, yaptırdığım formaların içinde en özellikli ve ilk olandı elbette. İlk adımı yazdırışım gelmişti aklıma, o heyecan…
İlk derse girerken giydiğim, ilk organizasyonumda benimle olan ve arkadaşlarımın tabiriyle tüm olağanüstü anlarıma şahitlik eden, en anlamlı kıyafet…
Tamamdık.
Zaten kıyafetin tamamsa gerisi hallolur.
Ama elbette olmadı. Saat kulesi için tüm hazırlıklar tamamdı. Son akşama bırakmak zorunda kalmıştım kaplamasını.
Mükemmel olmak zorundaydı.
Çünkü organizasyon büyük ve benim için çok mühim bir an olacaktı.
Kaplamaya başladım. Kişi sayısı çok olsun diye epey kalın bir kule çalıştım ama saat kulesinden başka bir şey olmuştu. Üstelik yükseklikten dolayı aşağı doğru şişiyodu. Asla oraya gidene kadar dayanmazdı. Ben bittim. Nasıl olacaktı? Sabah 11.00’de orda olacağım yenisi için vakit yok. Panikledim elbette.
Düşünemiyorum, algım kapandı.
Tam bu anda birilerinin güvendiğini hissettirmesine ihtiyaç duyuyor insan.
Arkadaşım “sakin ol sabaha halledersin, şimdi uyu…” dedi.
Her şeyi bırakıp gittim, yattım, hiç bir şey düşünmeden hemde, saat akşam 23:10.
Sabaha karşı 04:50’te uyandım. Sanki tüm pasta gözümde canlanmıştı.
An alt maket, etrafta çam ağacı, üstte büyük cami, onun üstü saat kulesi, en üst yine pasta.
Sıralama şaşmamalıydı.
Çam ağacını nerden bulacaktım, sabah ezan bile okunmadı.
Caminin yanına parka koştum elimde makas, poşet.
Saat 05:05. Yoldan bir adam geçiyor, içinden ne diyodur bilmiyorum, akıl sağlığımın yerinde olmadığını düşünmüş olabilir. Hızlı hızlı kestim. Koşarak eve. Binaya yavru bir kedi girmiş hava soğuk, aç belli. Eve çıkıp bir tabakla süt indirdim, kediden inanılmaz korkan ben nasıl koydum o tabağı önüne bilmiyorum. Arkamdan geliyor mu diye de bakıyorum koşarken yukarı.
Başladım pastaya saat 5:20.
O kadar tıkır tıkır yürüyor ki işim saat 11.10 bitti.
Tabi stresi yetti bana çünkü yetişemeseydim rezil olurdum.
Hızlandırılmış bir tur hazırlandım. Ekipmanım hazır. Araç geldi belediyeden. O an nasıl aklımıza geldi bilmiyorum, saat kulesinin önüne gelince yolun ortasında inip pastamla hatıra fotosu çekmese miydik?
Belki diyeceksiniz ki bu hikayeyi neden okuduk? Aslında çıkarılacak çok mesaj var; birincisi bazen her şey bitmiş gibi görünse de, sakinleştiğinde halledemeyeceğin şeyin olmadığını görüyorsun.
İkincisi çok mükemmel sandığımız insanlarda hatalar yapabiliyor önemli olan kriz yönetimi. Ki bunu sizlere anlatırken hiç çekinmedim, çünkü insanım, her zaman her şey mükemmel olmak zorunda değil.
Ama niyetin halisse eğer yapmaya çalıştığından çok daha mükemmeli oluyor.
Bazen daha iyisini kazanmak için kaybetmeyi kabullenmek gerekiyor.
Ve sonuncusu kedilerden hala korkuyorum…

Görüşmek üzere…