Horeca Fuarı 2024'e davet edildim. İzmir Aşçılar Derneği'nin hazırladığı bu etkinlik, Yozgat için gastronomi alanında büyük bir adım olma potansiyeline sahip. Gastronomi Derneği adına orada bulunmak, elbette büyük bir gurur kaynağıydı; ancak tereddütlerim de vardı. Nasıl hareket etmeliydi? Yalnız başıma ilk defa böyle bir organizasyona katılmak oldukça ürkütücüydü. Turgay Bucak haricinde kimseyi tanımıyordum, ortamı bilmiyordum; hatta ne giyeceğim konusunda bile emin değildim. Gala yemeği için normal kıyafet planlamıştım, ancak Türkiye çapında değerli şeflerin katıldığı bir programda elbette şef kıyafeti gerekiyordu; bunu nereden bilebilirdim ki, daha önce hiçbirini görmedim...
Tüm tedirginliklerimi ve korkularımı bir yana bırakıp gitmeye karar verdim. Hayal ettiğimin ötesinde güzel deneyimler beni bekliyordu. "İşini Allah'a bırak" derler ya, tam da öyle. Ne zaman gerçek sahibimize gönülden teslim olsam, hayal edemediğim kadar güzel yanıtlar alıyorum. Bu lütuflara nasıl nail olduğumu düşünüyorum.
İzmir'e varmıştım, heyecanım tavan yapmıştı. Otele eşyalarımı bıraktıktan sonra biraz oyalandıktan sonra fuar alanına vardım. Turgay hoca karşıda, direkt yanına gittim. Etraf ne kadar kalabalıktı... "Ne yapıyorum burada ben?" dedim ya... Hızlı bir şekilde toparlandım. Açılışta Kayseri mantısı ikram edildi. Heyecandan yediğimden hiçbir şey anlamadım. Tok muyum, aç mı? Hepsi muallakta... Workshop alanına beraber gittik. Orada ekibiyle tanıştırdı beni, "misafirim" demesi yetti zaten. Hiç tanımadığım onlarca insanla bir anda öyle bir bağ kurduk ki, ben bile şaşırdım. Beraber gezmeye başladık, bölüm bölüm... Ara ara workshoplar, tabii ki sürekli yemek... "Bin kilo olmadan gitseydim" dedim içimden... Yoksa dışımdan mı dedim? Kimse duymadı galiba ki cevap gelmedi.
Akşam gala yemeği için otele geçtik. Gün boyu hangi formamı giyeceğimden emin olamadığım için, tüm beyaz gömlekli ekibin içinde tek siyah formalı olmanın haklı utancını yaşarken, neyse ki ben de beyaz gömlekli olabilecektim. Hızlıca hazırlandım ve lobiye geçtim. Çok kalabalıktı yine. Yozgat'tan taşıdığım ve giymeyi unuttuğum topuklu ayakkabıları saymazsak, her şey kusursuzdu. Tüm ekip o kadar sıcakkanlıydı ki, sanki hepsini yıllardır tanıyormuşum gibi hissettim; öyle ki, birkaç saat içinde "siz" değil "sen", hocam değil "abla, abi" demeye başlamıştım. Benimle beraber başka şehirlerden gelen şefler de vardı; onlar da ilk görüşmelerine rağmen aynı sıcaklıkla davranıyorlardı. Yemek sonunda, memleketimi ve derneğimi temsilen plaketimi almak için sahnedeydim. Nasıl bir gurur, nasıl bir mutluluktu ki, tarifi yok.
Verdiğin emeğin: yol, su, elektrik olarak dönüyor olması elbette çokça heyecan verici.
Şükretmek için sebepler yolluyor Yaratan…
Yüzün gülsün diye kocaman mutluluklar iliştiriyor etrafına, yüreğine serin serin güzellikler yağdırıyor ve avucundaki mutluluğa bakakalıyorsun…