Aslında her zaman bir konu üzerine uzun uzun mizah yaparak yazan biri olarak bugün tam tersini yapıyorum. Duygularım öyle yoğun ki...
8 Mart Dünya Kadınlar Günü'nü kutladık. Aslında çok özel bir gün, kadınların böylesine önemsenmesi, en azından yılda bir gün daha özel hissettirilmesi elbette mutluluk verici. Biz de Yozgat Gastronomi Derneği olarak E tipi cezaevinde kalan kadınlarımıza bu önemli günde ne kadar önemli olduklarını hissettirmek istedik.
Gerekli izinleri aldıktan sonra, savcılık ve cezaevinin destekleriyle oradaydık. Bir pasta hazırladık. Orada onlarla kaplayıp, renkli hamurlarla kestikleri şekillere isimlerini yazdırarak, kendi pastalarını yapmalarını sağlamak ya da onların o şartlarda bile güzel şeyler yapabileceklerini hatırlatmak maksattı.
Sıkı bir güvenlik önleminden geçtikten sonra nihayet içerideydik. Konferans salonunda bizi bekleyen onlarca görevli eşliğinde 20 kadın 2 çocuk... Salona girdiğimizde kalbimin nasıl çarptığını anlatamam. O meraklı ve heyecanlı bakışların içinden geçip sahneye varmıştık... Pastamızı açtık, kafamı kaldıramıyordum sanki biriyle göz göze geldiğimizde kendimi tutamayacaktım... Sanılanın aksine o kadar mazlum, o kadar mahcuplardı ki ve bir o kadar güzel... Hızlı hızlı hazırlığımızı yapıp başladık pastaya, bir yandan onları en çokta kendimi adapte etmeye çalışarak sohbet etmeye çalışıyordum. Sırayla çağırmaya başladık. Şeker hamurunu açıp kalıpla basarken bile öyle naif davranıyorlardı ki, "kalıplar kırılır mı" diye...
Kendi ismini yazmak yerine evlatlarının baş harflerini yazanlardan, almak istediği şeker hamuru rengini çekindiğinden parmağının ucuyla gösterenlere ya da okuma yazma bilmediği için kendi üç harfli ismini bile yazamayanlardan neden bu kadar utanıyordum ve neden böyle karşılarında mahcup hissediyordum... O an başıma taktığım şaldan, giydiğim ayakkabıdan, yaptığım makyajdan utandım...
Ama o kadar heyecanlı, o kadar mutlulardı ki o an orada olmakla sanki dünyanın en güzel işini yapmışız gibi hissettim. Yüzlerindeki gülümseme, gözlerindeki ışıltı nasıl kıymetliydi anlatamam. Belki bir anne oluşum, belki kadın oluşum, belki de onları bu kadar iyi anlamak zorunda kalışımdı sebep... Ama her neyse, çok gurur vericiydi...
Onlara yakın zamanda bir pasta kursu açma sözü verdik. Bunun için gerekli planlamaları yapıp, izinleri alıp, o ışığı sönmeye yüz tutmuş gözlere küçücük bir umut olabilmek adına belki... Çıktıklarında ellerinde bir belgelerinin olabileceği, "ne yapacağım ben şimdi?" demek yerine, "nereye başvursam" diye düşünebilecekleri bir imkan ya da...
Hiçbir şey olmasa orada kaldıkları sürede eğlence olacak bir etkinlik belki...
Pastamız bitti.
Savcı Bey ve ekibi geldiler, sıcacık bir aile ortamındaymışız gibi kestik pastamızı. Tüm ekip o kadar samimi, o kadar iyiydi ki, aile gibi olmuşlardı hepsi. Bir nebze de olsa bu ana şahitlik etmek, bizleri çok mutlu etmişti. Üzerinde her birinin isminin olduğu bir pastayla, küçük çaplı bir eğitimle az da olsa günlerini renklendirdiğimiz bir kadınlar günü yaşadık...
Şu var ki, oraya giderken, gideceğimi duyup beni uyaran arkadaşlarımın aksine hiç tedirgin değildim. Yanılmamışım da. Onların hangi suçtan orada olduklarıyla değil, annelikleriyle, kadın oluşlarıyla ilgilendim çünkü. Kadın olmanın ne zor bir meziyet olduğunun farkındayım. Kendini kabullendirmek, ayakta durabilmek, hakkını aramak ya da sadece hayatta kalabilmek... Bence dünyanın en zor mesleği kadın olmak...
Toplum baskısıyla yetişen, önce ailelerinde bastırılmış, okul yüzü görmemiş, istediği ya da istemediği şeyi söylediğinde kalkan bir el ile karşılaşmış, giyimiyle yargılanan ve her zaman hizmet abidesi olarak görünen kadın...
Peygamber efendimizin kadına verdiği kıymeti hiçe sayıp ama dini vecibelerini yerine getiren erkeklerin ellerinin kiri olarak görünen ama hayatlarında olmadığında bütün sistemin çöktüğü kadın... Gözünün yaşıyla, sızlayan ayaklarıyla, yüzündeki morlukları makyajla kapatmaya çalışan, evlatlarını kimseye muhtaç etmemek için canla başla çalışan kadın... Hepimizin günü kutlu olsun...